İstasyonlarda geçen ömür
- Son Güncelleme: Perşembe, 29 Eylül 2016 17:54
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 5840
Cahide Eren’le eşinin emekli olmadan önce gar şefi olarak çalıştığı Kızıltoprak İstasyonu’nun karşısındaki evinde görüştük ...
Cahide Eren’le eşinin emekli olmadan önce gar şefi olarak çalıştığı Kızıltoprak İstasyonu’nun karşısındaki evinde görüştük. İstasyona bakan pencerenin önündeki koltuğunda, 1917’den bugüne 85 yıllık yaşamöyküsünü paylaştı bizlerle. İki gün süren görüşmemiz boyunca bu manzaraya fondaki tren sesi eşlik etti.
İlk gün boyunca çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği Burhaniye’yi, oradaki yaşamını, ailesini, yetiştiği ortamı anlatan Cahide hanımla, ikinci gün evliliğini, eşinin mesleği nedeniyle dolaştıkları yöreleri, istasyonları, çocuklarını konuştuk.
Burhaniye’de geçen çocukluk
"Biz Burhaniye’nin en yerli insanlarındanız. Babamın dedesi de orada doğmuş, o evde. Babam da o evde... Evimiz biraz içerlikti, yani sokak kapısından girersin, bahçeden arkadaydı ev. Eskiden ninni söylerlerdi çocuklara, babamın dedesi ‘sokaktan mı duyulsun’ demiş, içerlik yaptırmış evi."
Cahide hanımın evlenmeden önceki soyadı ...... Aile bu soyadını dede mesleğinden alıyor. Cahide hanımın dedesi Ahmet Usta, Burhaniye’nin eski bıçakçılarından. Babaannesi Habibe Molla, hafız. Burhaniye’nin hatırı sayılan, sevilen insanlarından. Anne tarafı rençber...
"...Annemin babası, Kara İsmail. Tarlaları vardı, onu ekerlerdi, inekleri vardı, sütünü sağarlardı. ...Biz yukarı mahallede, anne tarafım da aşağı mahallede oturuyordu."
Baba Şükrü bey, Darülfünun’u okuduktan sonra, bir süre baba mesleği bıçakçılığı sürdürüyor. Daha sonra tahsil müfettiş şefi olarak çalışmaya başlıyor. Anne Ayşe Dudu ile evlendikten sonra yedi yıl harbe gidiyor. Ayşe hanım, eşi askerdeyken 1912’de ilk kızını dünyaya getiriyor. Eşi askerliğinin beşinci yılında izinli geldiğinde ikinci kızına hamile kalıyor ve 1917’de Cahide hanım dünyaya geliyor. Şükrü bey, Cahide hanımın ifadesiyle her iki kızının da adını Çanakkale Harbi'nden gönderiyor.
"Babam ikinci kez evlendi"
Cahide hanım, 6 yaşında annesini veremden kaybediyor. Babası altı ay sonra ikinci eşi Ayşe hanımla evleniyor. Bu evlilik, eşini evlendikten bir yıl sonra kaybetmiş olan Ayşe hanımın da ikinci evliliği. Bu evlilikten, Kadriye ve Mualla dünyaya geliyor. Cahide hanımın daha sonraki yaşamında ve çocuklarıyla kurduğu ilişkide babanın ikinci eşiyle geçen yıllar derin iz bırakıyor...
"Evde üvey anne huysuzdu, baba çok sessiz bir insandı, her şeye sabreden biriydi. ...Annem gezmeyi çok severdi, ablam da evlenip gittikten sonra, ben işte yemek yapardım, evi süpürürdüm, bulaşık yıkardım, dantel örerdim, kanaviçe işlerdim. Böyle geçerdi hayatımız. Kardeşlerim okuldan geldi mi onları yedirirdim, giydirirdim. Pek çocukluğumu yaşamadım."
1923’te ilkokula gidiyor, ancak tamamlayamıyor
1923’te ilkokula gidiyor, ancak tamamlayamıyor... "Öğretmen beni birinci sınıftan üçe geçiriverdi. Dördü de okudum. Sonra kardeşim dünyaya gelince annem beni okula göndermedi. O zaman tabii eski Türkçeydi, sonra onu da unuttum. Evlendik, yeni yazıyı bilmiyordum. Amca (eşi Asım bey), bana harfleri yazdı. O harflerle okumayı, yazmayı öğrendim..."
19 yaşına geldiğinde Edremitli Asım beyle evleniyor Cahide hanım. Asım bey, Devlet Demir Yolları’nda memur, İzmir’de görevli... Düğünü, eşinin İzmir’de olması ve izin alamaması nedeniyle biraz aceleye geliyor.
İZMİR FUARI BELİMİZİ BÜKERDİ
Cahide hanım evlendikten sonra İzmir’e gidiyor. Basmahane’de kirada oturuyorlar. O yıllarda İzmir’de tek maaşla oldukça zorlanıyorlar...
"Eşim küçük bir memurdu, azıcık maaş alırdı. Tabii ben oraya gidince hürriyetime kavuştum. Ne kadar Amca (eşi, Asım bey) huysuz, kıskanç olsa da kendi evim deyip mutlu oluyordum. Paramız yoktu sinemaya, tiyatroya... O zaman Elhamra Sineması 40 kuruştu, Melek Sineması 30 kuruştu... O sinemalara bile böyle ayda bir defa gidebilirdik. Her şeyi borç alırdık, aylığı aldık mı kasap borç, bakkal borç, fırın borç. Ondan sonra işte iki buçuk lira para kalırdı. O zaman kordona giderdik, kenarları kirtikli bir kuruşlar vardı, bir kuruşluk çekirdek alırdık..."
"Batasıca Fuar"
İzmir’de ekonomik anlamda bellerini en çok büken şey, İzmir Fuarı olmuş Cahide hanımla Asım beyin...
" ... Fuar var ya, o batasıca fuar... Hep söylerim, o fuar olmasaydı bizim yaşantımız daha başka olacaktı... Tam para biriktiririz, acık böyle kırk lira filan para artırırız, bir fuar olur. 16-17 kişi misafir gelir. Annesi kızlarını alır, hısmını, akrabasını alır, benim annem kız kardeşlerimi alır, işte 17 kişi filan olurduk. Bir kilo ekmek 10 kuruştu, hammal 10 tane ekmek getirirdi... Eğer ki biz hemen ara istasyonlara gitseydik, Amca da gayretliydi ben de tutumluydum, halimiz vaktimiz çok şey olurdu... "
İzmir’de, Aydın’da ve sonra tekrar İzmir Çiğli’de geçen dönem aynı zamanda II. Dünya Savaşı yılları...
" Biz böyle akşam oldu mu konu komşu, giyeceklerimizi koyardık torbalara, kapının arkalarına koyardık. Yani gece kaçma şeysi olsun diye... Çiğli’deyken ekmek karne oldu. Ondan sonra işte bize, memurlara yardım yapmaya başladılar. Pirinç, peksimet, şeker veriyorlardı. Amerikan yardımı yağlar, bir de krem peynirleri veriyorlardı. Şimdi onları almaya gittik mi halk bağırıyordu, ‘İnşallah ölü helvalarınız olur’ diye... Tabii halka vermiyorlar, memurlara veriyorlar..."
"Atatürk’ümüz öldü"
Sözlü tarih görüşmelerinde geçmiş anımsanırken es geçilmeyen, mutlaka dillendirilen anılar oluyor... Bunların birinci sırasında Atatürk’le ilgili olanlar geliyor. Cahide hanım da 8-9 yaşında Atatürk’ün Burhaniye’den geçişini ve öldüğü günü anlattı... Bir ev kadınının günlük yaşamında Atatürk’ün öldüğü günün hatırlanışı...
"Hanım Teyze vardı. ‘Cahide’m, Cahide’m Atatürk’ümüz ölmüş’ dedi bana. Ay biz nasıl ağlamaya başladık... Amca istasyona gitti, o zaman Zafer Gazetesi, Ülkü Gazetesi, Yeni Asır Gazetesi vardı, böyle dört – beş gazeteyi gönderdi bana. Sabahleyin Amca giderken ‘Cahide, bugün patatesli, etli bir kapama yap’ dedi. Ben de güvecin içine onları koydum, ağzını da böyle hamurla sıvadım, maltızın üstüne koydum. Ama maltızın üstüne de teneke koyacaktım, güveci yakmasın diye. O gazeteler gelince, maltızın üstüne güveci öylece koyuvermişim. Aldım böyle, hem okuyorum hem ağlıyorum, hem okuyorum derken güveç bir patladı. İkiye bölündü, ne eti kaldı, ne patatesi kaldı. Yani Atatürk’ün ölümü böyleydi...
Ondan sonra artık 10-15 gün Hilal’e hoparlörler koydular, Atatürk’ün bütün hayatını anlattı. Sonra işte Melek Sineması vardı Basmahane’de, oraya Atatürk’ün Dolmabahçe’den Ankara’ya gidişini seyretmeye gittik. Gözlerimiz kan çanağı gibi olmuştu..."
Evlendikten yaklaşık bir yıl sonra ilk çocuğu Oğuz’u doğuruyor Cahide hanım. İlk doğum Burhaniye’de baba evinde ebe yardımı ile gerçekleşiyor. Sonraki beş çocuğunu farklı istasyonlarda yine ebelerle doğuruyor Cahide hanım... İzmir’den sonra 1943’te Söke Moralı’ya, 1945’te Ödemiş Derebastı’ya ve 1947’de Akçay’a tayin oluyor Asım bey...
Hayat daha sakin ve masrafsız geçiyor ara istasyonlarda... "Ara istasyonlarda makasçı, hareket memuru, istasyon şefi ile görüşürdük. Pozantı teşkilat istasyonuydu, orada çok ahbap vardı. Bahçelerimiz vardı, ameleler ekerdi. Tavuk yaptık, hindi yaptık, koyun aldık, keçi aldık, sütünü sağdık... Allah’a çok şükür hiç sıkıntı çekmeden geçindik gittik. Hep onlarla uğraşırdık. İşte çocuklarla akşam olurdu. Hiç böyle aman, of yapmadık. Öyle geçerdi günlerimiz..."
1962’de Asım beyin İstanbul’a tayini gündeme geliyor. Karar vermeden önce ailesine danışıyor...
"Geldi bize, ‘İstanbul’u istiyor musunuz?’ dedi. Çocuklar istiyoruz dediler. ‘Bakın orda zeytin, ekmek, peynir yemeye razı mısınız, maaşımız yetmeyecek’ dedi. Razıyız dediler. Ondan sonra müracaat etti, tayinimiz çıktı. 62’nin 14 Eylül’ünde biz buraya indik. Bizi şurada bir lojman var, oraya verdiler..."
İstanbul’a geldikten sonra çocuklar eğitimlerine devam ederken, Cahide hanım da evde çalışıp para kazanmaya başlıyor...
"Burhaniye’de bir zeytinliğim vardı; 13 ağaç. Onu sattım, örgü makinası aldım. 63’ten 86’ya kadar örgü ördüm. Çocuklarıma faydam oldu..."
69’da Asım bey, yaş haddinden emekli oluyor. Ancak çalışmaya devam ediyor...
"Evde kese kağıdı yapmaya başladı. Çalışmasını çok seven bir insandı. Ben de yardımcı oluyordum. Bir adamcağız vardı, gelir kese kağıtlarını alır götürürdü. Sonra bir-iki sene de piyango bileti sattı. Sonra işte memleketten zeytinyağı, siyah zeytin getiriyorduk, müşterilerimiz vardı."
Eşini 1993’te kaybeden Cahide hanım, Kızıltoprak’taki evde yalnız yaşıyor. Kendi evine yakın oturan çocuklarıyla sık sık görüşebiliyor olmaktan dolayı çok mutlu...
"93’ün 3 Mayıs’ında Asım beyi kaybettik. Ondan sonra çocuklarım etrafımda toplandılar. Çocuklarım beni çok sever, ben onları çok severim. Biraz da üvey anneyle büyüdüm ya ben... Onlar geldi mi, onlara bir şey yedirdim mi, kahve yaptım mı çok mutlu olurum..."
İÇİMİZDEN BİRİ CAHİDE EREN
Adı Soyadı : Cahide Eren
Doğum Yeri :, Burhaniye
Annesi : Ayşe Dudu, ev hanımı
Babası : Şükrü , Tahsil Müfettiş Memuru
Eğitim Durumu : İlkokul terk
Mesleği : Ev hanımı, 1963–86 yılları arası evde örgü örerek aile bütçesine katkı
Eşi : Asım Eren, TCDD’de memur
Çocukları : 4 kız, 2 erkek
GELECEK HAFTA
Altay Gündüz
"Herhangi bir işgal olursa, biz de Anadolu’ya kaçacağız. Ne olacağımız belli değil..."
Sizlerle, tarihe 1000 canlı tanık bırakmak istiyoruz
Tarih Vakfı yeni bir sözlü tarih projesine başlıyor...
Zaman geçiyor, hızla...
Fotoğraflar kalıyor bir başına albümlerde.
"Anneannemin yanındaki kadın kim? Dedem ne iş yapardı?
Bu ev nerede şimdi?" soruları yanıtsız kalıyor.
Biz eksik kalıyoruz böylece.
Onlarla birlikte geçmişimizi, yani geleceğimizi kaybediyoruz.
Kaybediyoruz, çünkü kaydetmiyoruz…
İşte tüm bunların farkındalığından doğmuş "Tarihe 1000 Canlı Tanık Projesi". Projenin mimarı Tarih Vakfı. "Tarihe 1000 Canlı Tanık Projesi" her hafta bu sayfada sizlerle buluşup, derlediklerini aktaracak. İçimizden birileri, tanıdıklarımız, tanımadıklarımız, komşumuz, anneannemiz, büyük dayımızla yapılan görüşmeler, tarihe tanıklıklarıyla konuk olacak evlerimize.
Onlara, bugüne kadar sessiz kalanlara söz vermeden önce bu projeyi anlatmak istedik sizlere. Vakfın Nişantaşı’ndaki binasına gittik. Herkes oradaydı. Proje danışmanlarından görüşmeleri gerçekleştirenlere, vakıf yöneticilerinden tanıtım birimi sorumlularına kadar herkes… Onlara sorduk:
"Tarihe 1000 Canlı Tanık Projesi" nedir?
Toplumun farklı kesimlerinden 70 yaş üstü 1000 kişinin anı ve tanıklıklarının sesli ve görsel kaydının yer alacağı ulusal çapta bir sözlü tarih arşivi oluşturmak isteği diyebiliriz kısaca. Türkiye genelinde gerçekleştirilecek olan proje, tarih ve kültür mirasımızın bugüne kadar aydınlanmamış ya da eksik aktarılmış konularına ışık tutacak. Öte yandan 20. yüzyıl tarihinin insan yaşamları ve yaşantılarıyla birlikte değerlendirilmesine olanak sağlayacak. Son 70-80 yıllık dönemde yaşanmış olaylara ilişkin tanıklıkların, farklı kesimlerin bunları nasıl yaşadığına dair gündelik yaşamın içinden gelen bilgilerin yanı sıra bu olaylardan insanların nasıl etkilendiği, neler hissettiği derlenmiş olacak.
Ne kadar sürecek bu proje ve ürünleri nasıl değerlendirilecek?
Yapılacak olan görüşmelerin bazılarından derlenecek olan yazılar ve çalışmalarla ilgili haberler, proje boyunca her hafta bu köşede yayımlanacak. Oluşturulacak arşiv, Tarih Vakfı Bilgi Belge Merkezi’nde belirlenen kullanım koşulları, etik ilkeler ve kaynak kişilerin verdikleri izinler uyarınca araştırmacı kullanımına açılacak. Daha sonra bu görüşmeler belgesel, kitap, tez ve benzeri çalışmalarda, radyo programı gibi çeşitli yakın tarihe yönelik projelerde de değerlendirilme imkanına kavuşacak.
İlk aşamada Kayseri Ticaret Odası, Türk Tabipler Birliği ve İnşaat Mühendisleri Odası belirli sayıda görüşmeyi destekleyerek çalışmalara katılan sivil toplum örgütleri oldular.
Çalışmalar ilerledikçe Türkiye’de farklı sektörlerde faaliyet gösteren kurumların, meslek odalarının, sendikaların ve kişilerin proje destekçileri olarak katkı vereceklerini umuyoruz. Projenin süresi aslında 2003 yılında bulacağımız destekler çerçevesinde şekillenecek.
Peki bu tanıklar nasıl belirlenecek?
Görüşülecek 1000 kişinin belirlenmesinde, kişinin tanık olduğu dönem ve olaylar, mensubu olduğu sosyal ve kültürel gruplar, yaptığı işler, yaşadığı yerler gibi ölçütler dikkate alınacak. Artık kaybolmakta olan mesleklerin, kültürel grupların temsilcileri, belirli bir yaşın üzerindeki kişilere ulaşmanın önceliği özel olarak değerlendirilecek. Tarih Vakfı olarak proje kapsamında, toplumun her kesiminden, mümkün olduğunca fazla sayıda, geçmişi hatırlamakta güçlük çekmeyen 70 yaş üstü kişilerin bilgilerine ulaşmayı önemsiyoruz.
Öngörülen bir bütçe var mı?
Biz projenin bütçesini oluştururken, harcama kalemlerini mümkün olduğunca sınırlamaya çalıştık. Benzer çalışmalar yurtdışında çok büyük bütçelerle yapılıyor. Projenin toplam bütçesi 500 bin euro civarında. Bu tutarın büyük bir bölümünü ana ve kurumsal destekçiler aracılığıyla karşılamayı amaçlıyoruz. Ana destekçiden 100 bin, kurumsal destekçilerden de kendi olanakları ölçüsünde 5 bin–10 bin veya 25 bin euro katkı vermelerini bekliyoruz. Projeye ayrıca meslek odalarından ve kişilerden de katkı sağlamayı önemsiyoruz. Örneğin herhangi bir vatandaş ve/veya meslek odası bu proje kapsamında yapılacak iki, üç veya beş görüşmeyi destekleyebilir. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir kişi ile yapılacak görüşmenin maliyeti 2003 yılı için 500 milyon TL. olarak belirlendi.
Bu kadar üzerinde durduğumuz sözlü tarihten bahsedelim biraz da!
"Resmi Tarih", bir başka deyişle ders kitaplarımızda anlatılan tarih, pırıltılı, muzaffer komutanların, kılıç şakırtılarının, davul seslerinin, marşların, saygı duruşlarının tarihidir.
Aslında tarihi yapan insanlardır, insan deneyimlerinin tarihine bakarken kamu alanının dışında, insanların yakın çevreleri içinde var olmalarının tarihini incelemenin önemi ortaya çıkar. Sözlü tarih bu arayış içinde, her kesimden insanın doğrudan aktardıkları anılarının ve tanıklıklarının tarihe dahil edilmesidir. Sözlü tarih görüşmelerinde gerek anlatının kayıt koşulları, gerek bu anlatıların metinleştirilmesi, gerekse de arşivlenmesi belirli koşullar içinde gerçekleştirilir.
Sözlü tarih bir araştırma yöntemi olarak çok kabaca Batı’da ve Amerika’da 20. yüzyılda yeniden keşfediliyor. İsim babası Amerikalı bir gazeteci. 20. yüzyılın başlarında "Sizin yazdığınız tarih mi? Siz beyaz yakalıların, saray odalarındaki çatal bıçakların tarihini yazıyorsunuz. Ben üniformasızların, kısa gömleklilerin teşrifatsız tarihini yazacağım . Bunun ismi de sözlü tarih" diye tanımlıyor. Özellikle yeni bir yüzyılın başlangıcı ile birlikte geçmiş yüzyılın deneyimlerini, birikimlerini derlemeye yönelen geniş çaplı sözlü tarih projeleri yakın dönemde başlatılmış. Bu kapsamda İngiltere’de 1997 yılında Paul Thompson’ın başlattığı 4 milyon sterlin bütçeli "Millennium" projesi var örneğin.
Tarih Vakfı "Tarihe 1000 Canlı Tanık" projesi ile ulusal çapta kapsayıcılığı olan geniş bir sözlü tarih arşivini kurmayı hedefliyor. Projenin amacı geçmişi geleceğe miras bırakmak. Geçmişe dönük daha demokratik bir tarih yazımına sözlü tarihin getireceği katkıların önemine inanmaktayız. Sözlü tarihin en önemli hedefi ve beklenen sonucu olarak insanların kendilerini tarihin bir parçası hissetmelerine, daha demokratik bir toplumun oluşumu ve tasarımına katılacaklarına inanıyoruz. Bu inancı paylaşmak üzere...
Proje ile ilgileniyorsanız
Ceren Lordoğlu (This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.),
Tûbâ Çameli (This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.)
Tel: (0212) 227 37 33 / 109
Filiz Öğretmen (This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.)
ile temasa geçmeniz yeterli.
Faks : (0212) 227 37 32