Çıplak Uyarıcıyı İyi Dinleyin Yazısı Üzerine
- Son Güncelleme: Salı, 08 Ocak 2013 19:24
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 16004
"Bugün, 26 Kasım 1999 günü yayınlanan ""Çıplak Uyarıcıyı İyi Dinleyin"" yazısı, bunu yazan kişi adına büyük talihsizliktir.
Çıplak uyarıcı adını verdiği metaforla açıkça söylemekten korktuğu bilgileri üstü kapalı bir biçimde vermeyi yeğlemektedir.
Çıplak uyarıcıların varlığını Kuranı Kerimi kullanarak açıklamaya çalışan bu kişi, 7,4 yetmedi mi sloganını kullanan türbanlı öğrencilerden çok daha tehlikelidir ve çıplak uyarıcının Deprem mi yoksa kendisi mi olduğunu söyleyememektedir.
Sağcı Basında görülen depremin Tanrının bir cezası olduğunu yazan söylemler kadar tehlikeli olan bu yazını Hürriyet Gazetesi gibi laikliği savunan bir gazetede yer alması ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
Depremin bize öğrettiği tek şey var aslında, tek kaynak biziz. Kendi dışımızdaki her kaynak bizi etkilemek, bizi korkutmak, bizi yönetmek için bilgilerini kullanmaya çalışmaktadır.
Bunları etki alanlarının genişlemesi adına, para kazanmak adına, müşteri yaratmak adına yaptıklarını düşünmekteyim. Temel amaç daha korkulu, daha pasif daha kolay yönetilebilir kişiler olmamızdır. Böylece onların veya onlara benzer kişilerin istediklerini daha kolay yapabileceğiz, yakın zamanda.
Deprem korkusunun bilim adamları tarafından Deprem Televolelerinde tartışılması sonucunda binlerce kişi uyuyamaz olmuş ve evlerini kontrol ettirmek için harcamaları gereken parayı harcamaya karar vermişlerdir. ""Bu Post Travmatik Stress Sendromudur"" diyen meslek sahipleri ise, yeni müşteri yaratıp para kazanmak peşindedirler. Deprem Tanrının cezasıdır diyenler etki alanlarının büyümesini ve kendilerinde varolan şeriat isteklerini gerçekleştirmek için Depremi araç olarak kullanmaktadırlar.
Bizler ise dış önermelere açık olduğumuz müddetçe, onların istediklerini farkında olmadan yapmalarına izin vermekteyiz. Bir kişinin bir cümlesi ile dışarıda yatmamız artık kontrolun bizde olmadığını, kolayca güdülendiğimizi de açıkça göstermektedir. Bu kişilere böyle bir gücü ve tatmini vermek bizim zayıflığımızı da ispat etmektedir.
Davranışlarımıza aktaramadığımız bilgileri öğrenmemize gerek yok. Depremden korkmamız aslında hiç de kötü değil ve bizim yaşama isteğimizi, hayata bağlılığımızı göstermektedir. Ancak onların istediği gibi yaşamak yerine, kendi istediğimiz gibi yaşamaya başlamamız gereğini de ortaya çıkarmaktadır. Bugüne kadar gelişmemizi önleyenler, farkında olmadığımız aklımızı sorunlarla meşgul ederek gelişmemizi önleyenler, tabiidir ki bunun devam etmesini isteyeceklerdir. Aziz Nesin gibi bir insanın bile toplumun büyük bir kısmının aptal olduğuna, böyle olmadığı halde inandırabilen bir sistem bu imkanlarını kullanmaya devam edecektir. Ancak bizler, kaynaklarımızın farkına varıp, duyularımızı ve duygularımızı doğru kullanabilirsek, bu sorunları ve bu sorunlardan binlerce kez büyük sorunları bile kolayca aşabiliriz.
""Titanik kazasının bize öğretmesi gereken şey, ne yaşanan aşk, ne mücevherler, ne batan gemi, ne ölen insanlar değildir aslında. Daha derinde Titanik kazasının başka önemli bir anlamı var hiç farkında olmadığımız. Bana göre o da, ne kadar sağlam ne kadar yeni teknoloji ve bilgiyle donatılmış olursanız olun duyularınızı kullanmadığınız, bilgileri davranışlarınıza aktarmadığınız ve dış dünyaya doğru bakmadığınız takdirde, elinizdekileri, herzaman çok kolayca kaybedecek kazalarla karşılaşabilir ve zarar görürsünüz. Duyularınızı ve duygularınızı, içerikten bağımsız olarak algılayabildiğinizde ise Amerika ile Avrupa arasını binlerce kez hiç yorulmadan, hiç kazaya uğramadan, geminizi kurtarmaya çalışmadan, aşabilirsiniz"". (*İçerik Sizi Düşünmek kitabından)