hayaın yönetimi sizde

 

  • Corona Virüsü, Korona ve Hastalık Korkusu

    Korona Virüsü ve Korona KorkusuCorona Virüsü ve Korona Korkusu

    İnsan hayatında zihinsel olarak bir yapılanma zamana bağlı olarak ortaya çıkar. Bazen iş, bazen para, bazen sevgili, bazen toplum ve başka içerikler öne geçer. Zamana bağlı olarak bu hiyerarşiler değişecektir. 

    Daha önce depremde evlerimiz ve sağlığımız, bir ekonomik krizde para ve gelecek, seçim sırasında seçeceklerimiz, eğitim ücretleri arttırdığında eğitim önemli hale geliyordu. Şimdi ise daha önce bu boyutta yaşanmamış bir salgınla karşı karşıyayız. Bu durum bize sağlığın ne kadar önemli olduğunu anlattı ve öğretiyor.

    Sağlık Önemli

    Geçmişte Albert Camus’nun Veba isimli eserini okurken hissedilenler , bir gün benzer bir durumda, kitapta bahsedilen Cezayir de değil, daha büyük bir boyutta karşılaşmak ilginç oluyor. Dünya çapında korona virüs alarmı, kapatılan sınırlar, iptal edilen uçuşlar, sokağa çıkma yasağı, uzun süreli karantina bir anda ortaya çıkıverdi. 19 Ocak 2020 de başlayan süreç Mart ortasına geldiğimizde herkesi etkiledi. Bir korku ve kararan gelecek herkesi tedirgin ediyor.

    Korkular

    Korkular biz kendimizi koruyamadığımızda ortaya çıkıyor. Bütün korkular için bu söylenebilir. İnsanın korku üretmedeki yaratıcılığı inanılmaz. Her içerik ile ilgili korku üretebiliyor insan. Örnek vermek gerekirse, asansör korkusu, kedi korkusu, fare korkusu, karafatma korkusu, inen yürüyen merdiven korkusu, kilo alma korkusu, uçak korkusu, deprem korkusu ve daha bir çoğu.

    Korona korkusu

    Korona virüsü tek hücreli bir canlı. Şimdi insanlar korona virüsünden korkuyor. Zira hayatlarını korku ile yöneten insanlar şimdi bu korkuyu hissederek biraz daha hareket edemez hale geliyorlar. Bu kişiler insanları korona taşıyıcısı olarak görecektir. Korona korkusu ortaya çıkınca diğer korkular, beynimiz oransal olarak çalıştığı için diğer korkular azalacak ama korona korkusu zihnin her noktasını kaplayacaktır. 

    Değişim Mesajı

    Gerçekten daha önce yaşanmamış bir durumla karşı karşıyayız. Sosyal medya, televizyonlar, gazeteler ve web siteleri sürekli olarak bu hastalıktan, nasıl korunacağından ve kimleri etkileyeceğinden bahsediyor. Daha önceki salgınlarda bilgi bombardımanı böylesine değildi. Şimdi her taraftan ve telefonlardan bilgi yağıyor, daha çok negatif korkutan bilgiler. Aslında korona gösteriyor ki, eskisi yaşamamız giderek zorlaşacak. Virüslerin en önemli özelliği kolayca değişebilmeleri. Doğadan uzaklaşan ve yerleşik düzene geçen insanın değişmesi zorlaşıyor, zorlaştıkça da korkuları artıyor.  

    Hayatınızı ve yaşadıklarınızı gözden geçirip, kendi kararlarınızla hayatınızı yönetmeye başlamak en önemlisi. Yoksa bu benzeri korkular yaşanmaya devam edecektir. Bilinmesi gereken hayata karşı tavır gösteremeyen insanların, korku ve stres altında yaşayan insanların daha kolay hasta olduğu. Bu kişilerin immune sitstemleri de doğal olarak düşük olacak ve korona virüsünden daha çok etkileneceklerdir.

    Hem korona virüsünden ve hem de korona virüsü ile ilgili sözel ve yazılı korku üreten bilgi içeriklerinden kendimizi korumak en önemli nokta. Tavrınızı değiştirin, immüne sisteminizi yükseltecek gıdalar alın ve hayatınıza devam edin.

    Ellerin ve vücudun temiz olması önemli ama zihinde aynı temizlikte olursa hayat güzelce devam eder.

    Yazıyı hazırlayan Cengiz Eren NLP Uzmanı ve Eğitmenidir. Zihinsel Detoks konusunda bilgi aktarımı yapmakta, ve tecrübelerin hayatımızda ortaya çıkardığı stratejilerin neler olduğunu göstermektedir. Stratejiler değişmez ise, değişim ortaya çıkmayacaktır.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni 

    http://www.erenlp.com

     

  • Doğan Cüceloğlu Ölümle Değişim Hıncal Uluç ve Yorumlar

    ahmet hincal

    Hıncal Uluç Doğan Cüceloğlu

    Hıncal Uluç köşesinde yazılan yazı ders verir nitelikte. Ama alınması gereken ders, düşündüğünüz ders değil.  Yazıyı okuduğunuzda daha detaylı olarak anlamanız sağlanacaktır. Hıncal Uluç sarsıcı yazılar yazar,  herkesi sarsmaya çalışır.  Sebebini yazının sonundaki Hıncal Defne ve Deprem linkinden okuyabilirsiniz.


    Doğan Cüceloğlu'nun Anlattıkları

    Ölümü düşünmeden yaşamak güzel de.. Ünlü anekdottur..
    - Yaşamınızın son saati olduğunu bilseniz, kimi arardınız?..
    - ??????
    - Peki ne duruyorsunuz o zaman?..

    Zeynep Saçkırk

    Zeynep Saçkırk'ın yolladığı satırları okurken aklıma geldi birden.. Zeynep kendi notlarını mı yollamış, internetten mi derlemiş, ya da Cüceloğlu'nun kitaplarından da nakletmiş, bilmiyorum.. Ama önemli..Ölümle çok iç içe yaşadığım bu günlerde, yaşamı nasıl durmadan, nasıl anlamsızca ertelediğimizi bir daha düşündüm.. Sonra dedim ki..

    "Bu Cüceloğlu'nu mümkün olduğu kadar fazla insan okumalı.. İşin bana düşen kısmı, bana gönderilen notu, size nakletmek..

    Hıncal Uluç'un yazısı böyle başlıyordu. Bir pazar sabahı bir gazete köşesinde bu yazıyı görmek gerçekten üzücü. Zira pazar günleri sabahı insanlar için keyif aldıkları bir zaman. Uzun kahvaltı, yavaş dokunuşlar ve sohbet, televizyonda br kovboy filmi seyretmek ve Hıncal Uluç'un yazısı. Yazının devamında ise Doğan Cüceloğlu'nun bir seminerde anlattıkları. Bunları okuduğunuzda ayarınızın ve keyfinizin bozulması sonucunu ortaya çıkarabilir, pazar günü sabahı.

    Doğan Cüceloğlu'nu tanıyoruz. Kişisel gelişimin Türkiye'deki öncülerinden biri. Aşağıda anlattıkları ise artık Kişisel Gelişiminden vazgeçip bir tarikat şeyhinin söylediklerine yakın şeyler söylemeye başlaması artık yaşlandığını ve ölümü düşünmeye başladığını gösteriyor. Daha öncesinde tavır koymak ve hayır demek konusunda hiçbir şey söyleyemeyen Doğan Cüceloğlu şimdi ise kişilere ölümü düşündürterek bilgi aktardığı kişilerin daha kolay yönetilmesini da sağlamaya çalışıyor. Bu anlamda kendisine Yaşam koçu yerine Öbür Dünya koçu diyebiliriz.

    Peki, Hıncal Uluç bu yazıyı neden köşesine almıştır. Bunu almasının nedeni kendisinin de ölümü düşünmeye başlaması olabilir ya da insanlara ölümü düşündürterek tavır koymalarını engellemeye çalışması olabilir. Ancak kendisi için şanssızlık olduğunu söyleyebiliriz.

    Katılımcılarla Konuşma

    Doğan Cüceloğlu'nun konuşmasını aşağıdaki şekilde vermiş Hıncal Uluç. Yazının altına da bir yorum eklememiş.

    Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:

    Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı? 

    Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok. 

    Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?

    Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.

    Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

    Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...

    Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

    Katılımcılar: Hayır

    Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?

    Bir katılımcı: Var. 

    Cüceloğlu: Yarın?

    Bir katılımcı: Evet. 

    Cüceloğlu: 30 yıl sonra?

    Bir katılımcı: Olabilir. 

    Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

    Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.
    Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti? 

    Bir katılımcı: Yoktur Hocam. 

    Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

    Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.

    Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek? 

    Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

    Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam. 

    Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?

    Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

    Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

    Ölümle Değişim ve Tarikat Şeyhleri

    Bu yazılanları okuduğunuzda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Herhalde katılımcılarla aynı duyguları yaşayıp kendinizi rahatsız hissetmenizin normal olduğunu söylenebilir. Ancak anlatılanların ortaya çıkaracağı sonuç Doğan Cüceloğlu'nun anlattıklarından çok uzak noktalara ulaşacaktır. Böylece kişiler kendilerini kötü hissedecekler, evde bıraktıklarının her an öleceklerini düşünecekler, tavır koymaları veya hayır demeleri gereken yerde "ölebilir" diye düşünerek tepki göstermekten vazgeçeceklerdir. Dahası her an ölebilirim diye düşünmeye başlayıp büyük ölçüde pasifleşmeye başlayıp bir müddet sonra ölüm korkusu duymaktan ötürü hiçbir şey yapamaz hale gelecekledir.

    Bunun adına kötünün kötü ile tedavi edilmeye çalışılması diyebiliriz. Kötünün kötü ile tedavisi olmaz, olursa bile sonuç daha kötü olacaktır, normal olarak. Kanser hastalığını yaşayan birine daha kötü bir hastalığı örnek vererek onu rahatlatmaya çalışmanın hiçbir yararı olmadığı gibi onun söylenen hastalığı da düşünmeye başlaması sağlanacak ve o hastalığın da kendisinde çıkma ihtimali ortaya çıkacaktır. Bir tarikat şeyhinin söyleminin bir psikoloji profesörünün dilinden aktarılması bana oldulça ilginç gelmektedir. Çok sayıda kardeşini kaybeden kişinin, belki de kardeşleri için yapamadıklarını da sorgulaması anlamına gelebilir, bu  anlatım modeli. 

    Bütün bunlar Doğan Cüceloğlu'ndaki gelişim sürecin sona erdiğini anlatmaktadır. Bu noktadan itibaren ne kendisine ve nede başkalarına katkıda bulunması zor hale gelecektir. Bir seminerinden sonra sorulan bir soruya vermesi gereken cevap yerine anlattığı hikaya dikkate değer.

    Doğan Cüceloğlu'na bir  seminer sonrasında bir kişi şu soruyu sorar. "Doğan Bey, neden 6 ay Türkiye'de 6 ay Amerika'da yaşıyorsunuz? Türkiye'de neden sürekli yaşamıyorsunuz?" Doğan Cüceloğlu "ben cevap yerine size bir hikaye anlatayım" der ve anlatmaya başlar.

    "Köyde yaşayan uyuz bir köpeğe hiç kimse bakmaz ve köpeğin de uyuzu giderek artarmış. Köpeğe hiç kimse de dikkat etmezmiş. Bir gün bu köye bir Amerika'lı aile gelir, yerleşir. Yerleştikten sonra uyuz köpeği görürler ve bakmaya başlarlar. Günler geçtikçe köpeğin uyuzları kaybolur, tüyleri parlar, normal kilosuna kavuşur. Köpek güzelleşmektedir ve köylüler de köpeğin ne kadar güzel bir köpek olduğunu anlarlar.

    Amerika'lı aile köyden ayrılacaklardır ve köpeği de birlikte götürmek isterler. Fakat köylüler güzelleşen köpeğin götürülmesine izin vermezler. Amerikalı aile köyü terkeder ve köpek kalır. Bir kaç ay sonra köpek zayıf, uyuz ve yaralı haline geri döner. Doğan Cüceloğlu kendisini dinleyen bir kaç kişiye bakar ve "İşte ben bu yüzden Türkiye'de sürekli yaşamak istemiyorum" der."

    Kendisi için böyle bir metaforik hikaye anlatabilen bir kişisel gelişimcinin Türkiye'de sürekli yaşamaya başladıktan sonra yukarıdaki ölümlü cümleleri dinleyenlerine söylemesi çok da anormal değil. Daha fazla da bir yorum yapmanın gereksiz olduğunu düşinüyorum.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

     

  • Elif Şafak Ayşe Arman Siyah Süt Röportaj incelemesi (Kishileaks)

    Ayse Arman Elif Şafak Siyah Süt RöportajıAyşe Arman Röportajları

    Ayşe Arman röportajları çok şey anlatır. Gerçekten de uzun yıllardır yaptığı röportajlar hep ses getirdi ve önemsendi. Kendisi doğru sorular sorarak ve ilerleyerek kişinin zihnindeki düşünceleri ortaya çıkarıyor. Elif Şafak'ı daha derinden  incelemek için Ayşe Arman'ın 2007 röportajını da bu araştırmaya dahil ettim. Ayşe Arman'da, Elif Şafak'ta hem Türk insanı ve hem de Türk kadını için çok önemli fenomenler.  Bu araştırmayı yazma nedenim ikisinin de çok önemli olması , hem kendileri ve hem de benzer duyguları yaşayan kişiler açısından da önemli olduğunu düşündüğümdendir.  Bu yüzden geçmişte yaptığı röportajlardan yola çıkarak onun hakkında kendisine de yararlı olabilecek bir yazı daha hazırlamaya karar verdim. Politics of Fiction konuşması ile ilgili olarak hazırladığım yazı sitede yayınlanıyor ve gerçekten yoğun olarak okunuyor.

     

  • Konuştuğumuz Dil Posta Bölge Ekleri

    Dil Yemeği

    Aile eve misafir davet edecektir. Ahçı'yı çağırıp “Misafirlerim geliyor. Onlara dünyanın en iyi yemeğini yapmanı istiyorum”der. Ahçı “tamam” der. Misafirler gelir, yemek servisi yapılır. Dil yemeği yapmıştır ahçı. Ev Sahibi ahçı'yı çağırır. “Neden dil yemeği yaptın” diye sorar. “Dil” der ahçı, “aşk sözleri söyleyen, sevgiyi anlattığı, güzel duygular yarattığı, dünyada barışı sağlayabildiği için dil yemeği yaptım” der. Misafirler ve ev sahibi bu cevabı beğenirler.

    Aradan bir zaman geçer. Ev sahibi ahçıyı çağırır. “Misafirlerim geliyor” der ahçıya. “ Bu sefer dünyanın en kötü yemeğini yapmanı istiyorum”der. Misafirler gelir, yemek servisi yapılır. Ahçı yine aynı dil yemeğini yapmıştır. Ev sahibi şaşkınlık içinde ahçıyı çağırır. Kızarak “neden bu yemeği yaptın” diye sorar. Ahçı “Savaşları çıkaran, küfür eden, cinayet işlenmesine, kavga edilmesini sağlayan organ dil olduğu için bu yemeği yaptım” der. Bu cevapta beğenilir sonuçta. Ahçı işine devam etmektedir.

    Konuştuğumuz Dil

    Konuştığumuz dil bu anlamda çok önemli. Duygularımızı, sevgimizi, kıgınlıklarımızı dil ile karşı tarafa aktarıyoruz. Doğru modelde kullanmak hayatımızı çok kolaylaştırırken, yanlış olarak kullandığımızda hayatımızın yönünü değiştirebilecek kaderimizi etkileyebilecek kadar güçlü bir silah, dilimiz.

    Atasözlerimiz arasında “Tatlı Dil yılanı deliğinden çıkarır” sözü var. Bu cümle içinde “yılan” kelimesi hayvanı çağrıştırsa da, farklı olduğu ortaya konulabilir. Şöyle söylendiğinde “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, yılmayan ise dışarıdadır”. Zira her hangi bir konuda yılmış bir kişi kendini bir yere kapatacak ve dışarı çıkmayacaktır. Bu cümle motivasyon cümlesi olabilir. Tatlı dil kullanarak doğru iletişim kullanabilirsiniz. Tıpkı “tatlı yiyelim, tatlı konuşalım”cümlesi gibi.

    Hoşca Kalın” cümlesi veda cümlesidir. Bu cümle hoşluğu ifade etse de, başka bir anlamı daha var. Kalın'ın hoş olduğu da ifade ediliyor. Farkında olmadan bu şekilde algılandığı için, cümleyi sık kullananlar kilo alabileceklerdir.

    Kendinize iyi bakın” da benzer bir cümle. Bu cümle de ayrışmış durumu ifade ediyor. Kendinize iyi bakacakcanız, kendiniz kim oluyor olabilirsiniz. Cümlenin kullanılması ayrışmayı biraz daha körükleyecektir.

    Örneklerde görüldüğü gibi, dilin afrkında olmadığımız etkileri de çok. “Yollar yürümekle aşınmaz” cümlesi altında “yollarda yürüyenleri aşındırın”emri olduğu anlaşılabilir. Polis cümle söylendiği andan itibaren yollarda gösteri yapanları copla, gazla, tomayla aşındırmaktadır.

    Ak akçe kara gün içindir” cümlesi bizi gelecekte bekleyen karagünler için tedbir almamızı sağlarken, korku da ortaya çıkarmaktadır. Tersi “kara akçe akgün içindir” olacaktır. Doğrusu “ ak akçe akgün içindir” olmalı diye düşünüyorum. Alın teri ile kazandığı parayı keyifle harcayabilen insanlar, iyi hissedebilirler.

    Liderlik Ve Dil

    Etkin liderlere baktığımızda en önemli silahlarının dil ve konuşma olduğunu görebilir. Dili doğru kullanarak, gerekli yerde yapılan vurgulamalar ile dinleyenlere duygusal kayıtlar yapılabilir. Böylece lider konuşmaya ve diğerleri dinlemeye devam eder. Çok sayıda örnek verilebilir.

    Türkçe ise oldukça karrmaşık bir yapıda. Fiiller üzerine başka dillerde pek olmayan şekilde, şahış kipi (gizli özne), zaman kipi, olumluluk olumsuzluk kipi ve zorunluluk kipi yüklenmiş durumda. Başka dillerde fiile sadece zaman kipi yüklenmektedir. Söylediklerimizin ve dinlediklerimizin ne anlama geldiğini ne ifade ettiğini bilmemiz büyük kolaylık sağlar. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymalı ama kendimiz için duymalıyız. Dumalıyız, cümlesi zorunluluk kipi ile ifade edilmiş bir cümle. Gidiyorum, gitmiyorum, gitmeliyim, gitmemeliyim, Gideceğim, gidebilirim, örneklerinde olduğu gibi. En iyisi ise, yapmak istiyorum, gitmek istiyorum olabilir.

    Ağzımızdan Çıkan

    Ağzımızdan çıkanı kulağımızın duyması kendimiz için çok önemli. “O kadar da aptal değilim” diyen birisine, “Ne kadar ?”diye sorun. Söylediğini değiştirecektir. Herhanği bir şey yapmak istediğinizde “yapmak istiyorum” ile başlayıp, öğrenerek “yapabilirim” diyebilirsiniz. “Yaparım” dediğinizde ise kaynaklarınız biraz daha zenginleşmiş demektir. “Yaparım” dedikten sonra “yapmalıyım” diyebilirsiniz. Sadece zorunluluk kipleri kullanmak farkında olmadan üzerimize baskı yapacaktır.

    Türkçe'yi iyi kullanmak hayatınızı düşündüğünüzden çok daha fazla etkileyebilir. Değişim istiyorsanız, dilinizde değişim önemli bir başlangıç. Fiilleri doğru modelde kullanıp istediğiniz sonuçlara yaparak, öğrenerek ulaşabilirsiniz. Kendinizi iyi hissetmeye devam etmenizi isterim.

    Karar Sizin.

    Posta Gazetesi Bölge Ekleri Yazısı

    Facebook.com/cengiz.eren

    twitter.com/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

     

  • Köşe Yazısı 13 Eylül 2015

    Korkular Korktuğunuz Oranda Gerçekleşebilir.

    İnsan hayatı yaşarken birçok korku hissediyor. Korkular çeşitli. Uçak korkusu, deprem korkusu, kapalı yerde kalma korkusu, hastalık korkusu, kirlenme korkusu, karanlık korkusu, sınav korkusu, kaybetme korkusu, terkedilme korkusu, gelecek korkusu, yalnızlık korkusu, iktidarı kaybetme korkusu ve daha yüzlercesi.

    Korkular nasıl oluşur? Neden korkularımız var? Bu doğrudan beynimizin çalışma biçimi ile ilgili. Beynimiz boşluk kabul etmez ve boşlukları doldurur. Bu boşlukların doldurulmasının en kolay yolu, korkular olacaktır. Anne baba herhangi birşeyden korkuyorsa, çocuk da korkacaktır. Hele bir de korkutulmuşsa. Tanımsız kelimelerle çocuğun korkutulması daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Çocuk kendi hayal gücü ile bunları şekillendirdiğinde korkusu biraz daha büyüyecektir.

    Kendimizle, kendi kaynaklarımızla ilgili boşluklarımız varsa, bunlar da korkularla doldurulabilir. Başarısız olma korkusu, gelecek korkusu, kaybetme korkusu ve benzeri korkular da hissedilebilir. Eğer kişi yeni bir durumla karşılaştığında hayatını yönetebileceğine inansa, bu korkular kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

    Uçak Korkusu Deprem Korkusu Panik Atak

    Uçak korkusu, deprem korkusu ve panik atak benzeri durumlarda insanın hayatını yönetmesi engelleyen ve sınırlayan korkulardır, her korku gibi. Bilmediği veya kalabalık bir yere giren bir kişi kalbi yerinden çıkarcasına çarpıyorsa, bu durumda kalabalık bir yere girmekten vazgeçecektir. Ya da uçağa bindiğinde, ya da binmeyi düşündüğünde kendisini çok kötü hissediyorsa, uçağa binmekten vazgeçecektir. Ya sakinleştirici alarak, ya da içki içerek uçağa binebilebilecektir. Asansöre binmekten korkuyorsa, merdivenleri kullanacaktır.

    Kişinin geçmişte yaşadığı olayların korkular üzerindeki etkisi büyük sayılabilir. Geçmişte yaşanan tecrübeler bu anlamda insan hayatında çok önemli. Hatırladığımız ya da hatırlamadığımız bir sürü tecrübeye ait duygular yüzeye taşındığında, kişi kendisini çok kötü hissedecek ve bir şey yapamaz hale gelecektir. Buna zihinsel kapakların açılması diyoruz ki, bu köşede bu duruma ait ilave bilgileri bulabileceksiniz.

    Korkular

    Bu anlamda korku iki nedenle ortaya çıkar. Birinci neden korkutulan kişi kolay yönetilir. Korkutulan çocuk daha uslu olur. Uslu çocuklar ise herkesin sözünü dinlerler, bunun iyi bir şey olduğunu duşunmek ise hata olacaktır. “Bir bakışla çocuğumu mum gibi yaparım” diyen anne ve babalar var. Korkutulan insan ve korkutulan toplum daha kolay yönetilir. Son günlerde yaşadığımız terör olayları hepimizi üzüyor. Ancak bu yüzden yaşamımızdan ödün veriyor, sinemaya, tiyatroya, gidemiyorsak, toplu taşıma araçlarına binemiyor, hatta evden çıkamıyorsak, terörü yaratanlar bizi korkutarak hedeflerine ulaşmış olacaklardır.

    Korkuların ortaya çıkmasının ikinci nedeni, biz kendimizi koruyamıyorsak, korkular bizi koruyan araçlar olarak ortaya çıkar. Burası önemli “korkular bizi korur”. Uçağa binen bir kişi kendisini çok kötü hissediyorsa, uçak korkusu kişiyi uçaktan uzak tutmaya çalışan bir koruma mekanizmasıdır diyebiliriz. Kişi uçağa binemeyecek ama çok uzağa da gidemeyecektir. Uçakla bir kaç saatte gitiğiniz bir yere başka vasıta ile gitmeyi bir düşünün.

    Yukarıda korkular biz kendimizi korumadığımızda , bizi koruyan yapıda olduğu gibi, bir başka önemli sonucu olduğu söylenebilir. Bu sonuç ise, korkuların değişim mesajları olarak algılanması gerektiği. Eğer herhangi birşeyden korkuluyorsa veya bir korku giderek artıyorsa, değişimin zamanı gelmiş demektir. Değişim gerçekleşinceye kadar da bu korkular artmaya devam edecek veya daha etkili bir korku sistematiği üretilecektir. Uçağa binemeyen kişinin, daha sonra deniz otobüsüne veya asansöre binememesi gibi.

    Değişim ve Hayatı Yönetmek

    Değişim nasıl gerçekleşir sorusuna verilecek cevap şu olabilir. Kişinin kendi kararlarını verip, istediklerini yapabilmesi ve gerektiğinde istemediklerine hayır diyebilmesidir. Ancak burada geçmiş stratejilerden de kurtulması önemli bir nokta sayılabilir. Herhangi bir içerikte yapılacak değişim veya yeni bir öğrenme süreci yeni fırsatları yaratacak ve yeni kapılar açacaktır. Değişim süreci başladığında kişinin çevresindeki insanların bu değişimi önlemeye çalışmak istemelerinin nedeni ise başka bir yazının konusu.

    Kendinize güvenerek ve inanarak, hayatınızı korkmadan yönetebilirsiniz. Karar sizin!!

    facebook/cengiz.eren
    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Köşe Yazısı 6 Eylül 2015

     Posta Gazelesi ekler köşe yazısıMerhaba,

    Türkiye'nin önemli gazetelerinden Posta'da yeniden yazmaya başlamış olmaktan dolayı mutluyum. Bu köşede her hafta sonu kahvaltı sohbetlerinizde ailecek konuşabileceğiniz konulardan bahsedeceğim. Hayatınızı yönetebilmeniz için kendi kaynaklarımdaki bilgileri aktaracağım.

    NLP ve Cengiz Eren

    Adım Cengiz Eren. Uzun yılllardır NLP ve kişisel gelişim konularında seminerler veriyor, yazıyor ve bilgi aktarıyorum.

    NLP duyular duygular kullanılan dil ve davranışlar arasındaki bağlantıları anlamamızı sağlıyor. Bu bağlantıların değiştirilmesine dair teknikleri de ifade ediyor. Son zamanlarda kişisel gelişim konuları ve bir çok farklı sistem giderek insan hayatında önemli bir yer tutuyor.

    Herkes bir yolunu bulmaya çalışıyor. İçsel yolculuktan bahsediyorum, yanlış anlaşılmasın. Hangisi doğru diye sorarsanız söyleyebileceğim tek şey, insanı önemseyen, hayatı önemseyen, ve hayatı yönetmeyi önemseyen konularla ilgilenmek en önemlisi.

    Sorular sormak ve aktarılan bilgileri yorumlamak da çok önemli. Zira bazı bilgilerin hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz halde fırsat ve seçeneklerimizi azallttığı için zorlaştırdığı da görülebilir. Bu açıdan aktarılan her bilgiyi yorumlayıp süzmek ve daha sonra da davranışlarımıza aktarmak.

    Arşimed Kanunu ve Korkular

    Hemen hemen hepimiz Arşimed kanununu biliyoruz. Arşimed kanununu biliyor ve denizde boğuluyorsa kişi, Arşimed kanununu öğrenmesine gerek olmayabilir. +Ne öğrenmesi gerekiyor+ desem, aklınızdan hemen yüzmek kelimesi geçecektir. Aslında hiç Bir şey öğrenmemize gerek yok. Kendimizi suda rahat bırakmamız sorunu tamamen ortadan kaldıracaktır.

    Bu anlamda rahat olmak ve kendimizi iyi hissetmek çok önemli. Ama farkında olduğumuz ve olmadığımız nedenlerden dolayı kendimizi iyi hissedemiyor olabiliriz. İşte bu etkilerin nerelerden ve nelerden kaynaklandığını bulabilirsek değişim de kendiliğinden gerçekleşecektir,

    Bilgi Aktarmak

    Öğrencilere sınavlarda yardımcı olacak bilgiler aktaracağız. Aile içi iletişim ve eşler arası iletişim de konularımız içine girebilir. Neden ağlıyoruz? Neden sinirleniyoruz? Hatta bazen neden sinir krizleri yaşıyoruz.Korkularımız nasıl oluşuyor? Değişim nasıl kolaylıkla gerçekleşebilir? Uçak korkusu neden ortaya çıkıyor? Sorularına da cevap vermeye çalışacağız, bu köşede.

    Kendiniz İçin Birşeyler Yapmak

    Kendisi için bir şey yapmayanlar, işini, başarısını, ailesini, çocuklarının eğitimini olması gerekenden fazla önemseyenler sorun yaşayacaktır. Hele bir emekli olayım, hele bir çocuklarımı evlendireyim, hele biraz para biriktireyim, hele bir ev alayım da ondan sonra kendim için birşeyler yaparım dediğinizde kendi yaşamınızdan feragat ediyor olabilirsiniz. Göreceksiniz ki o zamanlar geldiğinde de kendiniz için yine Bir şey yapamayacaksınız. O yüzden diğerlerini yaparken kendiniz için de birşeyler yapıp, yeni öğrenme süreçlerini başlatmanız yararlı olur. Hem kaynaklarınızın zenginleşmesi ve hem de zihninizin çalışma hızının artması için yenilikler önemli.

    Kişisel tecrübeleriniz kadar, konuştuğunuz dil de önemli. Hem de çok önemli. Hem kendinizi ve hem de karşınızdakini anlamak, dil üzerine yazacağımız yazılarda çok kolay hale gelecektir.

    Bana yazacağınız sorularınıza ve sorunlarınıza cevap vermeye çalışacağım.İçerik Sizi Düşünmek kitabımın kapağında şöyle yazıyordu. “Hepimizin farketmeye, itiraz etmek için bilmeye, hayır demek için kendimize güvenmeye ihtiyacı var.”

    Gelecek haftalarda da görüşmek üzere, yeniden merhaba.

    facebook/cengiz.eren

    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

     

  • Tacizler Posta NLP Yazısı

    Tacizler görsel sözel dokunsalYaşanan Tecrübeler

    İnsan hayatını etkileyen en önemli bir çok tecrübe var. Bu tecrübeler yaşadığımız hayatı düşündüğümüzden daha fazla etkiliyor, biz pek farkında olmasak da. Bunlardan en önemli olanları ise, tacizler. Taciz dendiğinde akla hemen cinsel taciz geliyor, ama tacizler görsel, sözel, dokunsal, olabilir.


    Sözel tacizler. Çocuklukta yaşanan olaylar içinde sözle tacizler önemli yer tutuyor. Annenin, babanın, arkadaşların, öğretmenlerin söylediği cümleler kişinin hayatını sonrasından etkileyecektir. “Senden bir halt olmaz.” diyen anne ya da baba, “Salak mısın, bu soruyu çözemiyor musun?” diyen öğretmen, “Sen ne kadar tombulsun” “Sıska, bücür” diyen arkadaş, söyledikleri kişiyi taciz ettiklerinin pek farkında olmayabilirler.

    Görsel tacizler: Bakış veya davranışla bir çocuğun korkutulması görsel taciz sayılabilir. Anne, baba veya öğretmen çocuğa, ona kızdıklarını sözel olarak değil bakışları ile anlatabilirler. “Ben çocuğumu bir bakışımla mum gibi yaparım.” diyen anne ve babalar olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde elini göstererek herhangi bir şey söylemeden tokat atabileceğini göstermek ya da “Beş parmak geliyor.” demek görsel-işitsel tacize girebilir.

    Dokunsal tacizler ise biraz daha farklılıklar gösterir. Şiddet, dokunsal tacizin bir çeşididir. Çocuk yaramazlık veya anne babaya veya öğretmene yanlış gelen bir şey yaptığında ona atılacak bir tokat, bir nesne ile eline ya da vücuduna vurulması, canının acıtılması, çimdiklenmesi veya kafasına vurulan darbeler veya saçlarının çekilmesi, dokunsal tacize verilebilecek örneklerdir. Dokunsal tacizin önemli ve yaygın görülen bir şekli de cinsel tacizdir diyebiliriz. Bir çocuğa yapılacak en büyük kötülük onun cinsel duygularının çok küçük yaşta uyandırılmasıdır. Dikkatsiz bir dokunuşla olabileceği gibi, kendisinden büyük çocuklar ya da kişilerin planlı olarak vücuduna ve cinsel organlarına dokunması ile de ortaya çıkabilir.

    Duygusal Kekemelik

    Yukarıdaki tacizler çocukta ileri yaşlarda da devam edecek “duygusal kekemelik” ortaya çıkarabilir. Tepkilerini gösteremez, duygularını anlatamaz hale gelen kişilerin hayatlarıındaki her içerik düşündüğünüzden daha fazla etkilenecektir.

    Bunların yapılmasının nedeni ise çocuğun uslu ve terbiyeli hale gelmesi, büyüklerin konforlarının bozulmamasıdır. Ancak sözle, davranışla, dövülerek terbiye edilmeye çalışılan çocuklar sindirilmiş hale gelecek ve büyüdüklerinde de bu tacizlere ait sonuçları yaşayacaklardır.

    Söylenenlere, davranışlara, dokunuşlara dikkat edilmesi ve en önemlisi de çocuğa kendisini korumasının öğretilmesi bu süreçleri tamamen ortadan kaldırmasa da azaltabilir. Size bunlardan hangileri uygulandı? Siz bunların hangilerini uyguladınız? Gözden geçirdiğinizde hala etkileri olduğunu farkedebilirsiniz. Bunu farkettiğinizde önemli bir değişim süreci yaşamanız gerektiğini söyleyebiliriz. Tabii ki karar yine sizin.

    Cengiz Eren

    htpp://www.erenlp.com

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Uyarılar, Bayram ve Trafik Kazaları

    Trafik Kazaları otobüs taksi

    Bayram ve Trafik Kazaları

    Bayram Geldi ve geçti. Aile içinde bayramlaşmalar, el öpmeler, küçük çocukların topladığı paralar, yenen dondurmalar. Birçok kişi hem tatil yerlerine ve hem de memleketlerine gitti. Ama bazıları hiç dönemeyecek ve bazıları da bayramı ve sonrasını hastanelerde geçirecek.


    Bayram ve Uyarılar

    Bayram öncesi o kadar çok uyarı yapıldı ki, “arabanızı dikkatli kullanın, trafik kurallarına uyun, yolların kralı olmaz, kuralı olur, trafik hayattır” ve benzeri sloganlar ortalıkta dolaştı, havalarda uçuştu. Bunlar herkesin zihnine bir şekilde yerleşti.

    Kaza İstatistikleri

    “Türkiye'de son 10 yılda idari olarak uzatılmasıyla birlikte 125 günü bulan Ramazan ve Kurban bayramları tatilllerinde toplam 29 bin 573 trafik kazası meydana geldi. Bu kazalarada 1457 kişi öldü, 61 bin 998 kişi de yaralandı. Verileri Emniyet Genel Müdürlüğü açıkladı.

    Bu uyarıcı bilgiler ve bu istatistik sonuçlarla yola çıkan insanlar ne düşünebilir ki? Trafik tehlikeli. Bu ise, Türkiye'de trafiğin tehlikeli olduğuna dair varolan inancı biraz daha güçlendirecektir. Güçlenen bu inanç, farkında olmadan korku yaratacak ve yola çıkacak kişiler tedirgin olarak kullandıkları arabalar yüzünden daha fazla yorulacaktır.

    Trafiğin Tehlikeli Olduğuna Dair İnançlar

    Aynı zamanda tehlikeli olduğunu düşündüğünüz trafik içinde çok kalmak ister misiniz? Tabii ki hayır. Uzun yollarda varolduğuna inanılan trafik kontrolları yüzünden uzun yolda kurallara uyarak araba kullanırken, kontrolun azaldığı şehire yakın çevre yollarında trafikte daha az kalmak için daha fazla sürat yapar hale gelecekler ve yorgunlukla da birleşince kaza ihtimali artacaktır.

    Yapılan uyarılar, yayınlanan kaza istatistikleri insanları gerçekten uyarmakta, sürücüler ve yolcular bir an önce gidecekleri yere ulaşıp, tehlikeli olduğuna inandıkları trafikten kurtulmaya çalışırken hayatlarını kaybedebileceklerdir.

    Halbuki araba ile seyahata gitmenin amacı, gülmek, eğlenmek, yakın akarabaları görmek ve tatil yaparak iyi hissetmektir. Ancak yapılan uyarılar bu durumu değiştirmekte sürücüler “bi'an önce” gidecekleri yere ulaşmaya çalışırken, hayatlarını kaybetmek, yaralanmak ve yakınlarının üzülmesine neden olacaklardır. Bilinmesi gereken "bi'an önce"  "bir anda" olan kazaya dönüşebilir.

    Terörün de, ölümün kutsanmasının da bu kazalar üzerinde etkisi olduğu bilinmelidir. Son dönemde artan kazalar ve intiharlar arasında terörün ve şehit haberlerinin de önemli bir etkisi olduğu düşünülmelidir.

    Gerçek gündem sitesinin haberine göre:

    Kazalar

    “Geçen cuma akşamından itibaren bayram tatilinde meydana gelen kazalarda toplam 64 kişi yaşamını yitirdi, 379 kişi yaralandı.

    DHA- Ramazan Bayramı'nın 3'üncü gününde meydana gelen kazalarda 6 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. Böylece geçen cuma akşamından itibaren bayram tatilinde meydana gelen kazalarda toplam 64 kişi yaşamını yitirdi, 379 kişi yaralandı.

    DHA muhabirlerinin bildirdiği haberlere göre, bugün Ramazan Bayramı'nın son gününde, 9 kentte kaza meydana geldi. Bugün saat 16.00'ya kadar İzmir, Sakarya, Antalya, Kocaeli, Şanlıurfa, İstanbul, Adıyaman, Çorum ve Bursa'da meydana gelen kazalarda 6 kişi öldü, 38 kişi yaralandı.

    Bayram tatili sırasında gün gün kaza bilançosu ise şöyle: 23 Haziran Cuma: 1 ölü, 20 yaralı; 24 Haziran Cumartesi: 26 ölü, 128 yaralı; 25 Haziran Pazar: 15 ölü, 103 yaralı;  26 Haziran Pazartesi: 16 ölü, 90 yaralı.

    Kaynak: Bayram kazaları bilançosu: 64 ölü

    Keyifle Dönebilmek

    Henüz bayram tatili bir çok kişi için devam ettiğine göre, dönüşler hafta içinde de devam edeceğinden, kaza sayısı da artacaktır. Yola çıkacakların korku ve tedirginlikten uzak araba kullanmaları, her 100 km'de bir küçük su içmeleri, yoruldukları ve özellikle enselerinde ağırlık hissettiklerinde ilk mola yerinde 15-25 dakika arası ihtiyaç molası vermeleri, kazaları büyük ölçüde azaltacaktır. Tedirginliğiniz varsa, korkuyorsanız, lütfen trafiğe çıkmayın.

    Uyarılar zihnimizde korku yaratıyorsa, uyarıldığımız yönün tersine bir sonuç ortaya çıkar. Keyifli sürüşler diliyorum.

    Cengiz Eren

    28 Haziran 2017 Kozyatağı

    Hurriyet Haberi

    Uyarılar

    Annesi 4 yıl önce vefat eden Altan’ın cenazeye katılan babası İsmail Sabahattin Altan ise “Motoru kazadan birkaç gün önce almıştı. Sürati severdi. Bodrum’a giderken Erdek’te benim yanıma uğradı. Ona ‘Çok hızlı gitme, kendine de başkasına da zarar verirsin’ dedim. İçime doğdu herhalde. Çok hız yapardı çünkü” diye açıklamada bulundu.

     

     

TOP