Çocuklukta büyümeyi , yaşlandıkça geriye dönme isteği, yeni hayatımızda eskiyi bazen silmek bazen yeniden yaşama isteği yaşarken anlatamamak, yeniden başlayabilmek bir şeylere ancak yazarak olabiliyor sanırım. Yeniden başlayabilmek hayata vurgunlardan sonra, yeniden çocuksu olmak, yeniden hayaller kurmak, yeniden bir hayat inşa etmek olası mıdır?
Yazmak yaşamak mıdır? Yaşananlar mı yazılır ya da yaşanmamışlar yazıda mı yaşatılır?
İlk yapıtınız çok dar minik odalar. Çocukluğun hayalleri sığamazlar. Hayallerinizle çok kalabalıksınız. Sonra yaşadıklarıız hep taşınırsınız bir yerlere. İki göz oda bir bahçede ararken mutluluğu, okyanuslara gider gözleriniz bilinmedik bir gemi geçer önünüzden binip kaçmak istersiniz. Geminin güvertesinde yeni yapılar kurarsınız yazarak.
Şu oda, küslerimle barış odası olsun, şu oda sitem odam orada hala cezalılar dururlar ,incitmekten sanıklar. Çok renkli bir masal odası yaparsın orada olmayı hak ediyordur o hayalindeki kahraman . Misafir odan çok büyük kocaman gelecekler var. Kapadım pencereyi soğuk girmesin diye içeri. Şaşırdı mevsimler ne kış ne bahar. Okyanusta bir gemide de olsan özgür değil duygular. Kırıldı kelimeler, kurulamadı cümleler, zincirlendi yine umutlar. Hayat bir tencere ne kaynarsa kaynasın içinde pişmez umutlar, hep aynı ateş yumuşamaz bir biçimde.
Al gözümü sende kalsın çocukluğum. Hani oyun oynardık bahçede hayalden bir perde ben kukla ipler sende yeniden oyun kuralım. Sıkı tut ipleri fazla sürünmesin yerde uçur onu göklere renkli uçurtmalarda yere adım attığında, kuklaya saklambaç oynat mesela. Yumsun gözlerini o ağaca saklandı mı yine herkes kuytu köşelere. İyi saklanın umutlar 1,3,5,10 bitti sayı sağım solum sobe aç gözünü kukla bul saklananları; neşe, umut,hayal, murat nerelerdesiniz yine?. Yok sesini duyan kaçtı saklananlar bitirmişler oyunu koşa koşa arama.
Adlarını değiştirmişler her biri çıkarlar bir bir ortaya; hüzün, keder, özlem oluvermişler birden. SOBE. Sen araken kuklam oyun değişmiş, mevsimler geçmiş o AĞAÇ yok yerinde. Hatırlamaz kukla ne zaman yumdu gözlerini ne kadar sürdü oyun, hep kalmış arayan cezalı ebe. İpler kopmuş kuklayı tutan umuttan yana ne varsa. Sahnede yerde bir kukla kimse değil onun farkında. Oyun bitmiş inmiş perde yapılamamış bis, hatta olmamış alkış ne bir seyirci. Bir boşlukta, kör kuyularda, sarı sonbaharda, uykusuz gecelerde, buzlar ülkesinde bir gemide, mavi beyazlarda buzun mavisinde, yazları düşlemeden hiç gelmeyen baharlarda, siyah karanlıklarda unutulmuş çocukluk hayal meyal karelerde, vefasızlığın, duyarsızlığın, sessizliğin, yoksunluğun çokça olduğu anlamsız zamansız bir zamanda yeniden kukla bile olamamak, vazgeçmek bir serüvenden.
Terk etmek hayalleri, yorulmak oyuncu olmaktan ve gitmelere gidememek beklemek son pranganın sökülmesini ve tek hayal kavuşmak tanrıya şikayet etmek, sitem etmek nicelerini çok çirkinleştirdiniz çok kirlettiniz dünyayı insanlar.
Yaşanılası hayatı yok ettiniz hepiniz. Sevgi, aşk, vefa ne varsa duygulardan yana.
İster ana baba ol, ister başka birileri hepiniz, hepiniz bir yük bırakıp gidenlersiniz. Anılarda ağırdır ve taşınamaz hayaller, Tanrı'nın en büyük musibeti anladım ki, bir kulunu duyarlı yaratmak.
Yum sen ağaca gözlerini çocuk hep o ağaçta kal. Saklananlar buradayız diye bağıranlar hep sahtedir inanma onlara.
Sende ruhunu sat çocuk. “yağ satarım bal satarım, ustam öldü ben satarım” saflığında aslında sana birşeyleri satmayı ezberletmişler ve hep satmadasın bilmeden. İyi oyuncu ol yoksa , yok sana sahnede bir yer, replikler başkalarına, çukurda orkestra ondan ses gelir senden çıkmaz replik.kapa perdeyi kapa. Ne olacak alkış, ne seyirci sen boşlukta perde indirici.
Bu kaçıncı oyun kaçıncı sahne, hey maystro son kez kaldır bageti, sonunda inen hep o kalın kahve rengi perde, gong çaldı bir iki üç yerlerinde seyirciler arada hayaller, kimine mavi gökyüzü, kimine siyah bulutlar, kimine doğdurulur taze umutlar, kimine yılgınlıklar, herkesin yorumu meşrebine göre kimi kabullenir yalanı gerçekçesine kimi gerçeklerle yüzleşmecesine aranır oyunda bir dostluk bir vefa aşkı bulduğunu sanana pranga olur hayat, kimine amorti çıkmaz yırtılır her seferinde umutlar. Hep aynı oyun seyirciler değişik eskidi koltuklar, hayal, korku, devinim. Sararsın matemlerini siyaha bir gala gecesi umutlar pembe aksesuar kolyesi bir siyah bir pembe havlu atarsın hayata solmuş beyazında, bir kışın ayazında, bir ağustos sıcağında, vazgeçersin yaşamaktan hayatı yorgun, bıkkın, kızgın. Beğenmedim bu yaşam oyununu terklerdesin.
Arsızdır duygular, bitmez oyunlar yine dönersin. Açılsın yine perde kapanırken bir başka yerde yine başarısız oyun acemice.
Aç, kapa yoruldu perde.
İllüzyon bu hayati yorumlar, yorumcular muhtelif.
Gerçekler yorucu, hayaller bıkkın. Doldu kadrajı gözlerimin
Siliniyor tüm kareler sessizce.
Oysa yaşam bir sonsuz deniz. Duruyorken gözlerimizin önünde yemyeşil bakıyormuşuz öylesine, ne bir çiçek koparmak ne koklamak algısından uzak hep ararken dört yapraklı yoncayı bulmasak ne gam. Anılar değerlidir yorsa da hayaller, kurusa da yonca bir defterin arasında sonsuza kadar kalacaktır yazı selinde katrenin katresi olabirsem bile yaşadım diyeceğim yinede. Ruhlar dolaşacaktır seviler alanında belki bir rafta karşılaşacak onu arayan bir ruhla...
Yazmak da yaşamın bir parçasıdır diye açılır yeni bir perde...
Tüm trenleri, tüm vapurları kaçırmış olanlar, yıkılmış garlar, iskeleler,arkalarında keşkeler bırakmak istemiyorsanız eğer hayat yaşamaya değer.
Cahide Yormaz Öz/ 6.3.2016/Feneryolu
Ve Oğuz Atay demiş ki;
Çok şey vardı anlatacak o yüzden sustum
Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı.
SEN DUYDUN MU SUSTUKLARIMI ?