Dil ve Akıl
- Son Güncelleme: Salı, 29 Mayıs 2018 16:53
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 10436
DİL ve Akıl
Akıl mı dili, dil mi akılı geliştirir? Bağlantıların nasıl kurulduğunu hiç düşündünüz mü? Bu yazıda kısaca Dil ve akıl arasındaki bağlantıyı anlamaya çalışacağız.
Dil hayatımızda kullandığımız en önemli araçlardan. Zihnimizdeki şekillenmenin yapısını öğreniyoruz, bu sayede. Aynı zamanda konuştuklarımız zihnimizi şekillendiriyor.
Konuştuğumuz Dil
Kısaca konuştuğumuz dildeki linguistik bağlantılar, bu bağlantıların beynimizde nasıl oluştuğu ve us gelişimine ne katkılarda bulunduğunu incelemek yaşadığımız çağın, us çağı mı, dil çağı mı, yoksa davranış bilimleri çağı mı olduğu yoksa hepsinin bir bütünlük içinde geliştiği insan değerinin en üst noktada olduğu bir zamana doğru ilerlediğimizi mi gösterecek bilmiyorum.
Böyle bir yorum yapmak benim boyumu aşabilir ama Kobe Bryant’da böyle bir yorumu yapamaz. Yapılması gereken yaşanan anın ve yaşanacak çağın yaşanmasıyla ortaya çıkacak değerler sistemidir. Bunun bugüne kadar varolanlardan farklı olacağı ve aydınlanmanın büyük bir hızla artacağı, 17.nci yüzyılda dahiler çağının daha yoğun bir biçimde yaşanacağıdır.
Nasıl Konuşuyoruz?
Nasıl Konuşuyoruz? sorusu ne kadar temel bir soruysa, neden konuşuyoruz sorusu da o kadar temel bir soru bana göre. Neden konuşuyoruz. Daha önce konuşuyor muyduk bunu bilmiyorum. Artık konuşuyoruz ve dil kullanıyoruz konuşurken. Kuralları olan, sınırlı ve sınırsız sayıda kök kelimeleri ve kök kelimelerden üretilmiş binlerce sözcüğü olan bir dil kullanıyoruz. Biz Türkçe dilini kullanıyoruz, başkaları diğer ana dillerden birini konuşuyor.
Kullandığımız kelimelerin bir veya daha fazla anlamı var. Seçtiğimiz kelimeleri neden seçtiğimiz ise tamamen bize bağlı. Dil sınırsız olanakların sınırlı kullanımı aslında. Bu sınırlar nasıl oluşuyor önce onu inceleyelim.
Çocuk dili nasıl öğrenir, düşündüğümde önce ailesi ve çevresinden aldığı kelimeleri önce tek heceli olarak kullanmaya başlıyor. Çocuk dilinde başlangıçta hiçbir sınırlama yokken anlamlı kelimeler söylemeye başladığı anda düzeltmeler de yapılıyor çevre tarafından.
Farkında olmadan gramer bilgileri de aktarılıyor, yanlış söylenen kelimeler düzeltilmeye başlıyor. Yuturma dediğinde çocuk yumurtayı betimlerken zihninde yumurta diye düzeltilmeye çalışılıyor ve çocuk da yumurtayı yumurta olarak söylüyor. Böylece farkında olmadan aktarılan gramer bilgileri ve kelimeler çocuğun beyninde Chomsky’nin tanımıyla beyindeki kara kutuya veya dil organına aktarılıyor.
Universal Grammar
Başlangıçta bu bilgilerle konuşurken birden değişim başlıyor ve üretken gramer dediğimiz kendi dilimizi kullanmaya başlıyoruz. Burada konuşmak ne kadar büyük bir mucizeyse anlaşılmamız da o kadar büyük mucize.
Dilimizi kullanmaya başlıyoruz bu noktadan sonra kendi bildiğimiz gibi. Sınırsız sayıdaki olanağı sınırlı seçimlerle kullanmaya devam ediyoruz.
Düşündüğüm şeylerden biri şu. Dünyadaki latin harfleri taşıyan (alfabe)abeceler 30 civarında harften oluşuyor. Bir bilgisayar programında otuz harfin ikili tekrarlı permütasyonundan başlayarak otuzlu tekrarlı permütasyonuna kadar permütasyonu yapılsa, dünyadaki bütün dillerde kullanılan bütün kelimeler ortaya çıkar mı matematiksel olarak çok merak ediyorum.
Dillere göre bu kelimelerin ayrımı yapılsa nasıl bağlantılar bulunur acaba. Bunun nasıl yapılacağını öğrenip yakın bir zamanda yapmaya çalışacağım. Ortaya çıkan kelimelerin de tekrarlı permütasyonları olursa dünyada söylenmemiş hiçbir şey kalmayabilir mi, bunu bilmiyorum ama sayısal olarak evren büyüklüğünde bir sayısal değer olacağı kesin.
Kullandığımız her kelimenin bir mantıksal formu bir de ses formu var. Gramer kurallarına göre ses formlarının nasıl olması gerektiği aşağı yukarı belirli. Mantıksal form ise kişiden kişiye değişiyor. Kişiler dili kullanırken beyinlerinde derin yapılarında varolan kodlamaları ifade etmeye çalışıyorlar.
Derin yapıda yaşadıkları ve kodladıkları tecrübeler ile hayal ettikleri ve yaşayacağı tecrübeler konusundaki kodlamalar, yüzeyde kelimelerle ifade edilmeye çalışılmakta. Çoğu zaman söylenen anlatamıyoruz, ifade edemiyorum veya inanılmaz diye söylenen kelimeler kullanılan dildeki yetersizlikleri anlatıyor, anlatamadığımız adını bilmediğimiz şeyler için şey dediğimiz gibi.
Yine Chomsky tanımıyla iki temel yapısı var kullandığımız dilin. Bunlardan biri dış dil, dış dil bugüne kadar yazılmış, söylenmiş, kaydedilmiş kelimeleri ifade ediyor.
Dış Dil External Language İç Dil İnternal Language
Dış dil geçmiş kaynakları kullanabilmemiz için onları öğrenebilmemiz için çok önemli. Dış dil kullanımını yeteri kadar yaptıktan sonra üretmeye başlıyoruz. Bu ise, iç dil dediğimiz dili oluşturuyor. İç dil bugüne kadar söylenmemiş, yazılmamış, kaydedilmemiş bütün sözleri ifade ediyor. İç dil kullanımına geçtiğimiz andan itibaren dilimizi daha zengin ve daha yaratıcı bir biçimde kullanmaya başlıyoruz.
Beynimizdeki kara kutuyu dinlerken, kitap okurken, duyduğumuz her kelime ile farkında olarak veya farkında olmadan dolduruyoruz. Bu kelimeleri tıpkı çocuklarda olduğu gibi ses ve anlamları ile kullanıyoruz ve daha sonra da kendimiz birtakım yeni anlamlar veya yeni cümleler üretmek için kullanıyoruz. Okumak, dinlemek, gezmek, görmek, duymak çok önemli daha doğrusu duyularımızı kullanmak çok önemli. Dış dili kullanmaya devam ettiğimizde ve iç dil sürecini yaşamadığımız için kendimizi tekrar etmeye başlıyoruz. İletişim aracı olarak kullanılan fıkralar, daha önceki insanların söyledikleri önemli sözler dış dil kullanımına ait örnekler olarak verilebilir.
Dilimizi yaşadığımız tecrübelerdeki derin yapı kodlamalarını ifade etmek için kullanıyoruz. Bunu yukarıda ifade etmiştik. Kullandığımız kelimelerin yaşadığımız tecrübelerin içeriğine bağlı olarak ifade ettiği özel anlamlar olduğu bir gerçek. Bu açılardan bakıldığında dilin psikoloji ve davranış bilimleri ile bağlantıları açık. Dil psikoloji ile bağlantılı yaşadığımız tecrübeleri algıladığımız biçimiyle ifade ediyoruz ve bu çok dünyaya baktığımız algılamalarla ilgili çok zengin verileri dış dünyaya aktarıyoruz. Davranış bilimleri ile bağlantılı kullandığımız dil ile bir davranış sergiliyoruz ve yaptığımız davranışları da ifade ediyoruz yaşadığımız tecrübelerle bağlantılı olarak.
Burada dili kullanırken varolan veya geliştirdiğimiz yeterlilik gözönüne alınması gereken en önemli unsur. Yüzeyde söylediğimiz, ağzımızdan çıkan kelimelerden oluşan cümleler ile derin yapıda kurulan bağlantılar konuşan kişi için bir geri besleme aynı zamanda. Dinleyen ise bu cümleyi veya cümleleri daha farklı olarak algılayabiliyor. Bu söylem-algı arasındaki fark iletişimin ilgilendiği konulardan biri.
Örnekler
Örnek olarak verilmek gerekirse aşağıdaki cümleleri incelemek gerekmekte.
1. Ahmet Ayşe’nin ayrılacağından emin.
2. Ahmet ayrılacağından emin.
Yukarıdaki cümlelerde görülen herkes beyninde varolan gramer yapısına uygun olarak söylemlerini farkında olarak veya farkında olmadan ifade etmekte dili kullanarak. Yapısal olarak kelimenin ses olarak temsili ile söylenenin anlamı belirlenmekte. Yukarıdaki cümlelerden ilkinde ifade edilen Ahmet’in psikolojik durumunu ifade ederken (Ayşe’nin ayrılacağından emin), ikinci cümlede doğrudan Ahmet’in durumunu mantıksal olarak ifade etmektedir. Sonuç olarak kullandığımız gramere bağlı olarak üretilen bu iki cümle çok önemli farklılıkları ifade etmektedir. İkinci cümleyi daha yeniden düzenlediğimizde;
3. Bu Ahmet’in ayrılacağı kesin.
Bu cümlede mantıksal form daha kesin olarak belirlenmekte ve 2 ve 3 farklı yapıda gibi görünmelerine rağmen cümleleri birbirine çok benzer olduğu halde, 1 ve 2 yüzeyde çok benzer olmalarına rağmen, gramatik olarak çok farklı olmasını sağlamaktadır.
Yüzey ve derin yapı ifadeleri incelendiğinde beynimizin, aklımızın ne kadar hızlı ve ne kadar yeterli bir biçimde çalıştığını ve çok önemli farklılıkları kullandığımız dil ile anlatabildiğimizi belirtmektedir. Yeterli olarak kelime sayısıyla beslenmiş, beynimizdeki dil organı ile yeterli bir biçimde bugüne kadar söylenmemiş şeyleri söyleyebilir ve insanlığa çok önemli katkılarda bulunabiliriz.
Kullandığımız dilin, gramer olarak, anlambilim olarak ve kelimeleri seçim nedenleri ile ilgili bağlantılar Üretken gramer ( doğurgan gramer’de diyebiliriz) doğrudan beynimizin yarattığı ve iç dil kullanımının artmasıyla birlikte ilerlediği ve böylece insanların gelişiminin, yaşanan tecrübeler, hayaller ve bunların dil ile ifade edilmesiyle gerçeklik kazandığı ve kayda geçirildiği takdirde insanlığın bunları dış olarak kullanarak gelişime yeni katkılar yapabildiği bir modeli de ifade etmektedir.
Hepimizin beyninde tecrübeler, yaşanan tecrübelerle ilgili psikolojik durumlar yüzeyde dururken derin yapıda bunlara bağlı olan bir takım içeriksiz kodlamalar, beynimizin ve aklımızın bilmediğimiz ve yalnızca bir takım postulalarla kavrayabileceğimiz ve açıklamaya çalıştığımız bölümleridir. Dil kullanımının önemi ne kadar büyükse, bunların kayda geçirilmesi o kadar önemli. Yapılan bu kayıtları yeniden inceleyerek bu kayıtları yapan kişi bile yeniden iç dil ile üretim yapabilmektedir. Yazarların neden kitap üzerine kitap yazdıkları bu şekilde anlaşılabilir.
Sözlü Bilgi
Türk toplumunda yazılı bilgi kullanımı henüz yeterli seviyede gelişmiş olmadığından, sözlü bilgi ile davranışlar yönlendirilmekte ancak bize tarif edilenler ile yaşananlar arasındaki farktan dolayı istenen sonuçlar alınamamakta ve insanları çok çeşitli konularda arzuladıkları durum ortaya çıkmamaktadır. Beynimizin ve aklımızın gelişmesi için dile olan bağımlılık, söylediğimiz herşey, bütün dünyadaki her insanın söylediği herşey temelde beynimizde kodlanan sübjektif bir durumu ifade etmekte ve yüzeyde varolan karakutu içindeki gramere bağlı olarak sınırlandırılmaktadır. Aslında ifade edilmek istenen, sınırsızca ifade edilebilse o zaman Universal Gramer’i çok daha kolay kullanılabilir hale gelebilirdik.
Sınırsız alternatiflerin sınırlı olarak kullanımı olarak tanımlayabildiğimiz dil hayatımızı en önemli konularından bir olmasına rağmen çok kolay kullandığımızı zannettiğimiz için, farkında olmadan söylediğimiz şeylerle kendi dünyamızı daraltıp veya genişlettiğimizin farkına varamamaktayız. Yapmak istediklerimizi yapabilmek için dil ifade edebilmemiz ve daha önce de beynimizde bunu tasarlamamız gerekmektedir. Tasarlayabilmemiz için ise beynimiz kullanabildiğimiz kadar sınırsızca kullanabilmemiz, hem kendimizin, hem aklımızın , hem de insanlığın gelişimine çok önemli katkılarda bulunacaktır.
Söylenebilecek son söz ‘ağzımızdan çıkanı önce kendimizin duymasıdır.’ Beynimiz düşündüğümüzden daha hızlı düşündüğü için bunun farkına varamamaktayız. Aydınlanmak önce bireyin kendi beyninden başlayacak ve giderek diğer aydınlanmış beyinlerle buluşması ile özlenen ve istenen sınırsızca gelişme, insanlığın çok kısa dönemlerde yaşadığı gelişme süreci kesilmeden sürekli olarak yaşanabilecektir. Yeni dahiler çağına en kısa zamanda girmemiz dileğiyle.
Cengiz Eren
NLP Uzmanı ve Eğitmeni
Linguistik kısmı, kullanılan cümlelerin hem gramatik, hem pragmatik ve hem de semantik yapısı ilgilenir. Neuro Linguistic Programming'in öğrenilmesi, dilin yapısının etkin olarak incelenmesi ile mümkün olabilir. Bu konuda yetkinlik kazanabilmek için Chomsky üretimlerinden ve kitaplarından bilgi alınabilir.