Ercan Arıklı Gelişim ve Süreç
- Son Güncelleme: Salı, 08 Ocak 2013 15:16
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 23573
Siteme en son koyduğum yazı Haftalık dergisinin Prisma konusunda hazırladığı bir haberle ilgili idi. Güzel hazırlanmış bir haberdi, ben de yeni şeyler öğrenmiştim. Dergiyi yayınlayan Ercan Arıklı idi. Türk dergi yayıncılığında çok önemli yeri olan bir kişi idi, Ercan Arıklı. Nokta, Aktüel, Kadınca, Erkekçe gibi adını çok duyduğumuz okuduğumuz dergileri yaratan kişi idi. Gelişim grubu ile başlayan bu hareket daha sonra yayın sektörü içinde önemli bir pazar oluşmasını sağladı.
Bu dergilerde çok sayıda yazar, yayın yönetmeni, yönetici yetişti. Dergi yayıncılığında bir dönüm noktası ve bir okuldu aslında yayınlanmaya başlayan dergiler. Bir çok kapak haberi Türkiye'nin gündemini oluşturmaya başladığında dergilerin ne kadar önemli olduğu da anlaşılmaya başlıyordu. Tempo Dergisi'nde 1998 yılında kapak konusu olarak yayınlanan NLP konusunu inceleyen "4 Saatte Kendinizi Değiştirin" haberi yayınlandığında bu haberi kimse önemsemez görünmüştü ama bugün NLP kelimesini bilmeyen yok gibi. Dergilerin incelediği konuların toplumsal gündemi tayin ettiğini söylemek pek yanlış olmaz. O sayısı yaklaşık 29.000 satan Tempo dergisi toplumsal değişime çok önemli bir katkıda daha bulunuyordu, Ercan Arıklı'nın kurduğu veya yayınladığı diğer dergiler gibi.
Gazeteler güncel haberler hakkında bilgi verirken dergiler güncel olan veya olmayan haberleri detaylı ve derinlemesine inceleyerek bilgi sahibi olmak isteyenlere bilgi aktarırlar. Amerika'da kişiler işe alınırken hangi dergiyi ne kadar süre okuduğu işe giriş formlarında sorulmakta. Güncel dergiler kadar önemli bilimsel dergi yayıncılığı ülkemizde henüz yaygın olmamasına rağmen Tübitak'ın yayınladığı Bilim ve Teknik dergisinin çok okuyucusu olduğunu düşünüyorum.
Ercan Arıklı'nın yayınladığı dergilerde yetişmeye başlayan kişiler bugün Türkiye'de çok önemli yerlerde görev yapmaya devam etmekteler. Ama Ercan Arıklı artık yok. Kendilerinde çok önemli boşluklar olduğunu hissediyorum, Ercan Arıklı ile yakın olarak çalışmış kişilerde. Çünkü ben kendisini tanımamama rağmen çalışma arkadaşları ile kendisi arasında garip bir sevgi ve nefret ilişkisi olduğunu fark etmiştim. Ercan Arıklı kendilerinde olmayan cesareti gösterdiği için ona saygı duyuyorlar, onu seviyorlar ancak onu çok da eleştiriyorlardı. Geçmişte çoğu solcu ve sosyal demokrat olan bu kişiler aslında kendilerine nasıl davranıyorlarsa, Ercan Arıklı'ya da öyle davranıyorlardı. O bir izleyici olmadı ve sadece istediklerini yapmak istedi ve bildiklerini yaptı ve yapmaya devam etmeye çalıştı. Ancak belki de bu yüzden hayatını kaybetti.
Bugün Ercan Arıklı artık hayatta değil. Onun arkasından akıtılan gözyaşlarının ve yaşanan ruhsal sarsıntıların içinde hayatta iken kendisine ifade edilemeyen kelimelerin, cümlelerin ve duyguların etkisi olsa gerek. Ona yaşarken gerekli değeri vermemiş olabilir miyiz?
Bu, bana Antonio Gaudi'nin yaşadıklarını hatırlatıyor. İspanyol Mimar Barcelona kentine Kont Güell'in kendisine verdiği fırsatlarla çok önemli eserler kazandırmıştı. En son yapmaya çalıştığı La Sagrada Familia kilisesi, Kont Güell'in yaşadığı sorunlardan dolayı yarım kalmış, Antonio Gaudi ise bu eserini bitirebilmek için inşaat içinde yaşamaya başlamış ve her şeyini bu kiliseyi bitirmeye adamıştı.
Ana Giriş kapısını bitirmiş çevre duvarlarından bazıları yükselmeye başlamıştı ki, Antonio Gaudi bir tramvayın kendisine çarpması ile hayatını kaybetmişti. Cenazesinde ise o güne kadar kendisine yardımcı olmayan krallar, kraliçeler yer almışlardı. Cenaze, görkemli bir törenle kaldırıldı ama La Sagrada Familia inşaatı yaklaşık yüz yıldan fazla bir süredir devam etmekte. Yapılan kısımları için bile milyonlarca ziyaretçisi var, Güell Park ve diğer önemli eserleri gibi.
Alan Parson's Project'in Gaudi albümü La Sagrada Familia şarkısındaki sözler yüzünden aforoz edilmişti. (Who knows where the road may lead us, only a fool would say, look for the promised land in all of the dreams we share, how will we know when we are there ? How will we know? Only a fool would say La Sagrada Familia for the lion and the lamb. (kim bilir yol nerede bizimle kesişir, sadece bir aptal söyleyebilir, vadedilen ülkeye bak ve paylaştığımız bütün rüyalara, orada olduğumuzu nasıl bileceğiz? Nasıl Bileceğiz? Sadece bir aptal söyleyebilir. La Sagrada Familia Arslanlar ve Kuzular için:) sözleri Vatikan tarafından aforoz edilmeyiz sağlamıştı. Ben de bu plak yayından kalkmadan önce aldığım albümle Gaudi'nin varlığını öğrenmiş ve onun eserlerini Barcelona'da ziyaret etmiştim.
İkisi de önemli insanlardı, ikisi de zengin kaynaklara sahiptiler, ikisi de çok önemli eserler yaratmışlardı ve ikisi de halkı taşıyan araçların kendilerine zarar vermesi ile hayatlarını kaybetmişlerdi.
Yaratıcılıkları fazla ve zekaları hızlı çalışan kişilerin en önemli sorunları ne diye sorulsa, nasıl cevap verirsiniz? "Bu özelliklere sahip kişiler zihinleri sorunlarla meşgul olduğu -ki çoğu zaman meşguldur- zamanlarda dış dünyadan bilgi almayı farkında olmadan kesmeleri sonucunda kendilerini koruyamadıkları" cevabı verilebilir bana göre. Halbuki kendilerini korumaları gerekiyordu, sahip oldukları kaynakları başkalarına aktarabilmek için. Ama kendi değerlerinin farkına pek varmış değillerdi diye düşünüyorum. Ercan Arıklı'nın "Bundan sonra her hafta güneye inelim" cümlesi, geçmişte yapılmamışların yapılma isteğini gösteriyor bana göre.
Bu sonuçlardan bizim öğrenmemiz gereken ise öncelikle kendimizi korumaya başlamamız. Duyu organlarımız ise kendimizi koruma araçlarımız. Kendimizi korumayı önemsemediğimizde, kendi kendimize yaptığımız iç konuşmalar dış dünyadan gelen sesleri duymamızı engelleyebilirler, yapmak istediklerimiz veya geçmişte yaşadığımız kötü tecrübelerin görüntüleri ise görmemizi engelleyebilir. Bu sonuçlar ise zarar görmemizi sağlayabilir, örneklerde görüldüğü gibi.
Ercan Arıklı da, Antonio Gaudi de kaynakları çok zengin insanlardı, yaratıcı idiler, biri halkının okuması için dergiler yayınlıyan işadamı idi, diğeri ise halkın dini duygularını yaşayabileceği Barcelona'nın en büyük dini yapıtını yaratıcılığı ile ortaya çıkarmaya çalışıyordu. İkisi de halkı taşıyan araçların altında kaldılar. Kendilerine zamanında verilmeyen değere ait bir küskünlüğün sonucu mu? bu bilinmez. Ama bilinen bir şey var ki ikisi de tarihe geçtiler, eser bırakan bir çok insan gibi.
Hatırasını saygı ile anıyoruz.
Cengiz Eren http://www.erenlp.com