Gönül Yarası
- Son Güncelleme: Çarşamba, 06 Haziran 2018 13:01
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 12230
Şener Şen, Meltem Cumbul Gönül Yarası
Yönetmen: Yavuz Turgul
Türkiye’den insan manzaralarını farklı boyutlardan ele alan ve gözönüne getiren bir film Gönül Yarası. Doğu’daki bir köyden, İstanbul’daki kahveye, taksi şöförlüğünden üst kademe yöneticisine, benzin istasyonu çalışanından, dayanıklı tüketim malları satıcısına, pavyon kadınından, karizmasını çizdirmek istemeyen kabadayıya kadar çok sayıda insan var. Filmde mesajlar arka arkaya veriliyor, seyircilere duygusal hareketler yaşatma isteği de net olarak görülüyor.
Adanmışlık
Yönetmen Tuğrul filmi yazıp yönettiği için kendi hayat hikayesi içindeki gözlemleri veya yaşadıklarını da aktarmaya çalışmış olabilir bize. “Adanmışlık” filmin temel kavramı ve adanan insanların neler yaşayabileceklerini de gerçekçi olarak veriyor, filmdeki bloklar arasındaki bazı kopukluklar hissedilse bile.
Şener Şen üst düzey bir performans gösteriyor. Nazım adına uygun şekilde Nazım Hikmet’in yaptığı gibi kendisini öğrencilerine adamış bir öğretmen olarak yaşarken, emeklilik dönemi geldiği için, doğduğu ve öncesinde yaşadığı kent olan İstanbul’a dönüyor. Geçmişteki arkadaşlıkları ve aynı yerde sabit duran insanların daha başarılı olduğu gösterilmeye çalışılarak, arkadaşının taksisinde çalışmaya başlıyor. Bakışları ise söylenemeyen sevginin nasıl aktarılabileceğini gösteriyor. Sevgi dolu bakışlar özellikle kadınların ilgisini çekecektir yorumunu yapabilirim.
Yollar Nerede Kesişir?
Alan Parson’s Project’in bir şarkısında söylediği gibi “Who know where the road may lead us, only a fool would say” sözleri gibi yollar beklenmedik şekilde kesişmeye başlıyor. Yollar kesişmeye başlayınca, ilişkiler karmaşıklaşırken duygusal patlamalar ve hesaplaşmalar da artıyor. Baba Nazım, Öğretmen Nazım, pavyonda çalışan kadına yardım eden Nazım, arkadaş Nazım, davranış modellerinin hepsi sorgulanıyor. Duyduğu sevgiyi ifade edemeyen ve şerefli geçmişi ile öğünen kişi, başka bir kişinin biten geçmişini anlatan evde, hiçbir değişiklik yapmadan yaşamaya başlıyor. Camlı sokak kapısı geçmişte, İstanbul’da yaşanan güven duygusuna da güzel bir örnek, kapılarımız çoğunlukla çelik artık, duyduğumuz korkunun şiddetine göre kalınlaşıyor kapılar.
Kesişen yollar, farklı duyguları da ortaya çıkarıyor, korkular, tedirginlikler, sahip olduklarını korumaya çalışmak, kızgınlıklar ve tabii ki sevgi. Anlaşılmayan dilde dinlenen müzikle yaşanan duygular ve sonra da bir “karanfil” ile ifade edilen sevgi. Bu kadar yoğun bir aktarım sağlanmaya çalışılırken kopuklukla olması çok doğal. Film sanki hepimizin hayatından sahneleri birer birer toplamış gibi.
Karanfil
“Karanfil” filmdeki en önemli rollerden birini üstleniyor. Kırmızı “karanfil” sevgiyi nitelerken, bir başka açıdan da kansız devrimi de çağrıştırıyor, dikkatli olarak araştırıldığında.
Kişilerin hayatlarını herhangi bir düşünceye, ideolojiye, kişiye adadıklarında, kendi yakın çevrelerinden uzaklaşmaları ve onlara sevgilerini verememeleri de filmde açık olarak gösterilen ve açıklanması gereken bir durum olsa gerek. Açıklama szie de ilginç gelebilir. Zira kişi kendisini herhangi bir şeye adamışsa, özellikle kimlik seviyesinde önemli bir boşluk var demektir. Bu boşluk ise takım tutmak, ideoloji, başarı ve bunun gibi şeylerle doldurulduğunda “adanmışlık” süreci de başlamaktadır. Ancak bu başka bir şeyi de göstermelidir, bize. Kendisini bir şeylere adayarak kendisini sevmediğini gösteren bir kişi, yakın çevresine de kendisine nasıl davranıyorsa, nasıl acı çektiriyorsa aynı şekilde davranmaktadır farkında olmadan. Bu sebepten yakın çevresine kötü davranan kişinin bu davranışı kendisi ile iletişimini acı çekmek modelinden farklı bir modele geçerek değişinceye kadar aynı şekilde devam edecektir. Filmin sonundaki sahne sahnedeki iki kişiden zarar verenin zarar verileni sevdiğine dair bir göstergedir de, bir paradoks olarak görünse bile.
İstasyonlar
Bir de tren istasyonu var, filmde trenleri ile. Benim gibi demiryolu kenarında yetişen bir çocuk için anlamlı. Ancak bunlar banliyö trenleri. Kısa mesafelere gidip gelen, trenler, uzak mesafeler ise otobüslerle aşılıyor.
Gönül yarası filmi Yeni Cami ve Galata köprüsü görüntüsü ile sonlanıyor, sabahın erken saatlerinde. Filmi cami ile sonlandırmak ilginç bir düşünce. Nedeni hakkında bir sürü yorum yapılabilir ama hayatın bir köprü olduğunu ve cami ile sonlanacağını gösteriyor olabilir bize.
Başarılı bir film sayılabilir. Bu kadro ile çok daha güzel “Nazım Hikmet’in söylemlerine uygun evrensel bir film yaratılabilirdi. Ancak bize özel ve bizim insanımıza özel olmuş. Doğudaki insandan Istanbul’a, kahve kültüründen İstanbul gece hayatına Türk insanının dış önermelerle çok kolay yönetilebildiğini anlatan bir film Gönül Yarası. Yapımcıları Most Production, bir sürü de sponsoru var filmin. En önemli sahnelerden biri ise sigaranın içe çekildiği sahne. Sigara firmaları bu gizli reklama para ödemişler midir? Bunu da bilmiyorum.
Duygusal Yaralar
Gönül Yarası adı da duygusal bir isim farkına varılırsa, filmde hem ruhsal ve hem de fiziksel yaralanmalar da var. Yaralanmalar hep duygularla ilgili, bazen fiziksel olsa bile. Tarantino filmlerinin de etkisi ile olsa gerek, kanlı sahneler veya filmdeki tek kanlı olması gereken sahne artık kansız. Film hepimizin yaralanmış olduğunu, bize anlatıyor ve bize benzemeye çalışmış. Anlaşılmayan bir dilde bile duygusal akış hissedebilmek veya anlaşılmayan sözlere göz yaşı dökebilmek de garip bir karşıtlığı veriyor. Bu şekilde Kürtçe müzik konması, filmi bu dilde müzik dinlemek isteyen kişilerinde izleyeceği düşünülerek konulmuş gibi, ayrıca.
Arabesk, zamana uygun, acı duyguları daha fazla olan bir film Gönül Yarası, ama yaraları iyileştirmiyor ve digital çağı daha hızlı yaşayan dünyamızda, analog duygular olduğunu da yeniden ve bir defa daha fark ettiriyor.
Cengiz Eren 12 Ocak 2005
NLP Uzmanı ve Eğitmeni