Kişisel Özgürlüklerin Sonu
- Son Güncelleme: Pazar, 16 Ekim 2011 21:10
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 10611
Zaman geçti, çok da uzun zaman önce değildi. Kredi kartlarının kağıtlar üzerine numaralarının kopyalanıp imzalatıldığı dönemler üzerinden de çok fazla geçmedi. Bilgisayarın telefonla internete bağlanıp “network”e dahil olması üzerinden de. Sonra cep telefonları, kablolu, kablosuz bağlantılar ve hepimiz “matrix’e dahil olmaya başladık. Globalleşme, 11 Eylül, savaşlar, Büyük Ortadoğu projesi. İnanılmaz hızla akan bilgiler, hızla inen çıkan duygularımız dijital bir çağın ortalarında olduğumuzu duyuruyor sanki.
Artık yaptığımız her işlem, attığımız her adım takıp edilebilir durumda. İzleyiciler “geiger” sayacı olarak kabul edilirse, bizler radyoaktif hale geçtik denebilir. Manyetik alanların etkisi giderek yaygınlaşıyor. Bulunduğunuz her noktada manyetik alan sayısı çoğalıyor. Televizyon, cep telefonu, telsiz, satelite, kapı açma kapama anahtarları, hepsi manyetik alan etkileri kullanılarak yapılıyor. Manyetik alanla güç transferi de yapılabildiğini biliyoruz artık. Henüz küçük oranlarda olsa bile garaj veya araba kapıları bir düğmeye basılarak açıldığında güç transferinin hareket yarattığı görülecektir.
Telli bağlantılar telsiz hale gelerek hayatımızı kolaylaştırırken başka bir süreci daha başlatıyordu. Özgürsüzlük. Bütün bunların sebebi ise Tesla adındaki dahi. 1800’lü yılların sonunda ve 19’ncü yüzyılın başında bugün kullandığımız teknolojinin temelleri atılıyordu. Ama o zaman demiryolu, elektrik, otomotiv ve finans yatırımları ile üretim ön planda idi. Ayrıca Tesla’nın icat ettiği sistemlere uygun malzemelerin çoğu da üretilemiyordu, o zamanlar. Böylece zamanından önce gelen dahi, arkasında birçok bilgi bırakıp bir otel odasında hayatını kaybetmişti.
Özgürlüklerimiz ise yavaş yavaş kayboluyor. Yaptığımız her işlem attığımız her adım taşıdıklarımızın ürettiği manyetik alanla orantılı olarak izlenebilir hale geliyor. Cep telefonunuzun yayınladığı sinyaller sürekli olarak antenlerle buluşuyor ve arandığınızda telefonunuzun çalmasını da sağlıyor. Üç anten vasıtası ile nerede olduğunuz kolayca bulunabilir, belki bunu biliyorsunuz. Cep telefonunuz kapalı olsa bile. Ancak pili çıkarırsanız, bulunma imkanınız kalmayabilir.
Internete her girdiğinizde bulunduğunuz yerin neresi (IP Adresi) olduğu kolayca bulunabilir, gezdiğiniz siteler, aldığınız ve gönderdiğimiz mailler kolaylıkla incelenebilir. Sitelere giriş alışkanlıklarımız o sitelerde ne kadar kaldığımız da izleyiciler vasıtası ile takip edilebilir. Otomatik olarak yapılan güncelleştirmelerde bilgisayarınıza neler yüklendiğini bilebilmek çok kolay değil. Her yükleme yeni bir kayıt demek bu kaydı yükleyen bilgisayara. Messenger’ı açtığınızda nette olan arkadaşlarınızla buluşmanız bulunabildiğinizin çok açık göstergesi olsa gerek.
Kredi kartları ise bir başka alem. Yer olarak nerede olduğunuzu gösterirken, tüketim alışkanlıklarınızın da kayda geçmesini sağlamakta. Hangi ürünü, hangi periyotta alıyorsunuz, hangi ülkelere gidiyorsunuz, gittiğiniz restoranlar, barlar, taksitli aldıklarınız, ödeme şekilleriniz sayısal olarak istatistik haline dönüştürülebilir kolayca.
Geçmişte atların veya insanların ayak izlerinden takip edilen insanlar var iken, şimdi neredeyse attığımız her adım izlenebilir halde. Bunun için kovboy filmlerinde gördüğümüz iz takip eden usta kızılderililer yerine küçük birkaç satırlık programlarla veya küçük kameralarla bu iş kolaylıkla yapılabiliyor.
Bütün bunlara rağmen durum pek de ümitsiz değil doğal olarak. Zira çevresel koşullar değiştikçe biz de gelişiyoruz. Matrix’te anlatılan sanal ve gerçek dünya arasındaki bağlantı idi, hangisinin sanal, hangisinin gerçek olduğunu bilmiyoruz. Bizlerde nete bağlanarak matrix’in içine girmiş oluyoruz. Her ne kadar sanal kimlikler üretilebilse de matrixte koordinatlarımız belirli hale geliyor. Aslında çevirdiğimiz her telefon numarası veya bağlantılandığımız IP numarası matrixe giriş kodları. Mouse ile yaptığımız hareketler ve harf tuşları üzerine her dokunuşumuz bağlantının birer parçaları. Matrix’teki koordinatlarımız işletim sistemi ile kolaylıkla belirlenebiliyor ve sonuçlar da database’lere aktarılıyor. Artık kayıtlara girmiş oluyorsunuz. Matrix filminde sistem ve kahin sonunda işbirliği yapmışlardı, Matrix Microsoft ise Kahin de Oracle olsa gerek, diye düşünüyorum.
Tabii bütün bunlar yanında cep telefonlarının kameralı hale gelmesi özel alanlarda kayıt yapılması ve bazen kötü niyetli olarak kullanılabildiğini de gösteriyor. Hülya Avşar’ın kocası tarafından kaydedilen horlaması, Gamze Özçelik’in yaşadıklarını artık daha yaygın olarak görebiliriz. Kayda geçmek artık çok kolay en yakın kişiler tarafından bile. Kendimizi korumamız gerektiği biraz daha netleşiyor. Bu yazı da kayda geçmiş durumda. Siz okuduğunuzda kayıtlar biraz daha artacak. Bu ise kendi isteğimle ürettiğim düşüncelerin sonucu.
Doğa ise sınırsız ve çizgisiz. Dağlar, tepeler ve ovalar var, bir de su ve hava. Kayıtlarımızı ise ancak biz istediğimizde bırakıyoruz doğaya, Mehmet Kuşman’ın okuyabildiği urartuca yazılarının yüzyıllar öncesinden bırakıldığı gibi. Yapılması gereken ise istediğimiz zaman sisteme dahil olmak ve istediğimiz zaman doğaya dönebilmek, duyularımızı duygularımızı, kaynaklarımızı zengin olarak kullanabilmek için.
Cengiz Eren 6 Aralık 2005