Mükemmelliğin Peşinde Koşarken ......

Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

mona lisa, firdevs ersoy, cengiz eren, nlp, erenlp, Mükemmel insan, mükemmel eş, mükemmel anne, mükemmel baba, mükemmel arkadaş, mükemmel tenisçi...

 

Dilimize pelesenk ettiğimiz, öyle olabilmeye özen gösterdiğimiz, bu mükemmellik argümanının sözlük anlamını merak ettim.

Eksiksiz, tamamlanmış, olgunlaşmış, kusursuz, tam, muhteşem, şahane...

 

İnsanın kültürel evrim süreci, belki de hatalara tahammülsüz olduğumuzu bildiği için, kelimeye yıllar içinde pek çok anlam ve sıfatlar yüklemiş.

 

Ancak, insanlık halleriyle bu tanımların üstesinden gelebilmek oldukça zor gözüküyor.

 

Mükemmel olmaya çalışırken, karşımızdakinden ve herkesten de kusursuzluk beklemek hayal kırıklığı yaşamak,incinmek, kırılmak, zedelenmek...

 

Bana göre, insanlığın acı dramı 'kusurlu ya da kusursuz sadece bana ait bir hayat' diyemediği için başlamış ...

 

Kusursuzluk ve mükemmelliğin evrensel olmadığını bilse de, kime göre, neye göre mükemmellik, bunun sınırlarını kim çizmiş sorgulasa da, algısal hatalarını ve göreceli bir kavram olduğunu fark etmiş olsa da yanlış yapma hakkını kullanamadığı için...

 

Çoğu kez, kendimize insafsız davranır, kusursuz olduğumuzu kanıtlamak için olabildiğince çaba gösteririz. Amerikalı yazar Madelline L'Englen'nin "Çocukken büyüdüğümüz zaman incinmemizi sağlayan kırılganlıklarımızdan kurtulacağımızı zannederiz. Ve büyüyünce kırılganlığımızın hiç geçmeyeceğini fark ederiz. Aslında, yaşamak kırılgan olmaktır." der.

Durum böyle olsa da bizler, hatalarımızı, zaaflarımızı, kırılganlıklarımızı kimse bilmesin diye çırpınıp dururuz..

 

Peki, hata yapma cesaretini gösterebiliyor muyuz ?

 

Yoksa, sonucu hiç düşünmeden...

Mükemmel olmak, hata yaparak yaşamı kaçırmaktan daha önemli diyerek, tam ve bütün olmanın mükemmelliği yerine, hatasız olmanın bencilliğini mi yaşıyoruz.

 

Bu hayat benim, içimden nasıl geliyorsa öyle yaşarım deme hakkımızı kullanabilmek ya da yanlış yapabildim ve

yapabilirim de diyecek kadar cesaretli davranabilmek...

 

Hayatta, en çok korktuğumuz şeylerin başında gelir hata yapmak...

 

Yargılanmaktan, eleştirilmekten, başarısız, mutsuz olmaktan korktuğumuz için, insan olduğumuzu unutup, sürekli mükemmelin peşinde koşturur dururuz.

 

Hata yapacağım kaygısı ile sonucu kaybetmek olan hiçbir girişimde bulunmamak...

 

Hep doğru bildiğimiz şeyleri yapmaya çalışmak ve öğrenilmiş hayatları yaşamak, ezberi bozmamak ...

 

Bildiğimiz yollardan gitmek, yeni şeyler denemekten kaçınmak ve aynı sonuçlara razı olmak...

 

Kendimize, kendimiz için yaşama hakkını verememek...

 

Tenis oynayanlar çok iyi bilir, zihnimizde, hatalarımızı fırsata dönüştürecek organizasyonları yapamadığımız, yeteri kadar cesaretli ve sıra dışı performans gösterecek kadar kararlı olamadığımız için saha da tenis maçlarında da yüzleşiriz, çoğu korkularımızla, kusursuzluk kaygılarımızla ve düşüncelerimizle...

 

Bazen, çiftler maçında" no-ad" karar sayısında , 'servis kime gelsin' sorusuna verilen 'partnerime' cevabında gizlidir mükemmeliyetçilik kaygısı.

 

Hata pahasına risk alıp, öğrenmeyi göze alamadığımız için sorumluluğu yanımızdakine devrederek uzaklaşırız, muhteşem olamama duygumuzdan...

 

Maçın kırılma noktasında, en kritik sayılarda kusursuz top çevirme telaşındayken, hata yapacağım endişesine kapılıp, beynimizle vücudumuz arasındaki iletişimi bozar ve üst üste en olmayacak hataları yaparız.

 

Biz hata yapmaktan ve kaybetmekten korkarken fırsatları kaçırır, hatalarına sahip çıkacak kadar, cesaretli, gözü kara olanlar öne çıkar ve alır maçı.

 

Oysa, hata yapmak insan olmanın bir sonucudur deyip, kendimizi o kadar da ciddiye almayı bir tarafa bırakıp, hatalarımıza gülmeyi, hata yaptığımızda önce 'kendimizle dalga geçmeyi' başarıp, sonra hatayı analiz edip, bu hatamızı tekrarlamamak için önlemler almak ne kadar da önemli.

 

Kusursuz ve mükemmeli ararken, kendimizi olduğu gibi anlamaya ve sevmeye çalıştığımız, günahı ve sevabı ile kendine rağmen yaşamayı bilmek.

 

Bunu başardığımız zaman da hayattan alacağımız keyfin çok daha artacağını görebilmek....

 

Doğrunun kıymetini bilmek istiyorsak, yanlışlarımıza izin vermeliyiz...

 

Elbette ki hata yapmamak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalı, aklımızı, vicdanımızı, yeteneklerimizi sonuna kadar kullanmalı, sorumluluk ve risk almalı, üstlendiğimiz şeyleri sonuna kadar yerine getirmeye çalışmalıyız.

 

Hele bir de uğrunda çalışılacak şey buna değerse hata yapmak güzeldir, yaratıcılığımızı artırır ve hiç beklenmeyen fırsatlara dönüşebilir.

 

Thomas Edison 999 denemeden sonra yaptığı ilk deneyle ampulü bulmuştur.

 

Leonardo'yu 'Mona Lisa' ya ulaştıran, zamanın çok ötesinde farklı buluşlar ve eserler yaratmasına neden olan temel ilke de hatalarından korkmadan, sınırsız deneme ve yanılma yapmasına izin vermesidir.

 

Dünyanın en inovatif insanlarından biri olan Bill Gates, Da Vinci'den de esinlenerek,' Yaratıcı ruhunun temelinde, her şeyi denemek güdüsü ve merakı" olduğunu söyler.

 

Çok denemiş olmak, çok hata yapmak demektir. Eğer siz hiç hata yapmadığınızı iddia ediyorsanız bu yeni hiçbir şey denememişsiniz anlamına gelir.

 

Hata yapma pahasına risk alma kültürü, bugünün iş dünyasında da hızla yaygınlaşıyor. Uluslar arası şirketler, hata yapanları hoş görüyor ve daha toleranslı davranıyor. Hata yapmayanları sorguluyor.

 

Çocukları küçükken başını masaya çarptığında ya da yere düşüp bir yerini acıttığında, canı yandığında, hatası ile yüzleşmesine fırsat vermeyen, bir daha bu hatayı tekrarlamasının ne gibi sonuçlar getireceğini, neyi yapmalı ya da yapmamalıyı ,sebep ve sonuçları ile anlatmak yerine masayı , sehpayı döven" "tüh sana , tüh sana "diyen ebeveyn modeli de tavrını değiştirmek, çocuklarını modern dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, yaratıcı, risk alabilen, hatalarına rağmen denemekten vazgeçmeyen, hatalarını ört bas etmek yerine, ders çıkarmalarına ve bunu fırsata çevirmelerine izin verecek bir tavır geliştirmek zorunda.

 

Çünkü, hayat öğrenmek içindir ve yaşamak da hata yapmak anlamına gelir. Hata yapmaktan vazgeçtiğimizde gelişme ve yeni şeyler öğrenme hakkımızı ve şansımızı da kaybederiz. Öğrenerek gelişiriz bunun yolu da gerekiyorsa hata yapmaktan geçer.

Kısaca, mutlu olmanın ve yaşamın gizi...

 

Hatalarımıza tahammülsüzlükten vazgeçip, bu konuda, ikna olmak, yeni rotalar geliştirmek, hepimizin aynı tanrının çocukları olduğumuzu unutmayarak, eksiklerimize rağmen kendimizi kabullenip, bağrımıza basabilmek ve çoğu kez de kim ne derse desin "BOŞ VER" diyebilmek ve şahane insan olmaktan vaz geçmektir...

 

Ayrıca ,unutmayalım ki,

 

"Lamba ışığında doğru görünen, gün ışığında doğru olmayabilir."

 

Firdervs Ersoy,

11.11.2012 İzmir

 

TOP