Facebook Çılgınlığı, Dokunmasız Dokunuşlar
- Son Güncelleme: Cumartesi, 15 Aralık 2012 23:49
- KY tarafından yazıldı.
- Gösterim: 3410
İtiraf edeyim, bu yazı biraz “eleştirel”,”muzip” ve “ukela” bir yazı olacak.
Bir sabah uyandınız ve facebook sayfanız açılmadı. Sorunun kaynağını araştırdınız ve duyduğunuza inanamadınız…
İnsan zekasının görkemli zaferinin sahibi “Mark Zuckerberg”’in kafası kızmış, paşa gönlü öyle istemiş ve tüm bilgileri silmiş.
Hayatınızda artık facebook yok !
Siz de tam bir facebook bağımlısı olmuştunuz,bu mükemmel web sitesi hayatınızı kontrol eder hale gelmişti…
Ne yapacaksınız şimdi, yerine neyi koyabileceksiniz ?
Her şeyiniz sanal sosyal, tüm paylaşımlarımız facebook odaklı olmuş, saat başı mesaj geldi mi, beğenen var mı diye bakarken, şimdi neye bakacaksınız …
Farklı farklı ihtiyaçlarınıza cevap verirken, yaşam ve internet kullanım alışkanlıklarınızı sil baştan değiştirmişken,“what'sap”dan, “msn” den vazgeçmiş, asla vazgeçmem dediklerinizin çoğunu çuvala doldurmuş atmış, yerine facebook mesenjer uygulamasını koymuşken, facebook’dan mesaj atmanın daha samimi ve kolay geldiğine tam inanmış, alışmışken…
Yaşamınızı face bağımlı hale getirmişseniz, muhtemelen bu değişim sizi şaşkına çevirecektir.
Facebook…
Uçsuz bucaksız, sihirli, ekran başına oturduğumuzda bir” tık”la sosyal medyanın kapılarını açan ama, asla sonu gelmeyen, hipnozlanmış ve sabit bir noktaya takılmış ruh haliyle ,çıkmaya bir türlü gönlümüzün razı gelmediği sınırsız bir mecra…
Dijitalleşen dünyada,yaşamlarımız sanallaşmaya başladı, davranışlarımız değişti, ilişkilerimiz zayıfladı.
Bütün işlerimizi dijital ortamda yürütür olduk. Birebir iletişimin verdiği haz ve sıcaklık yerini sanal ortamın sinyallerine, ikonlarına bıraktı.
Bayram ve özel günlerin kutlamaları, eskiden ziyaret etmeler, el öpmeler, telefonlarla yapılırken günümüzde sosyal ağlardan mesajlarımızı iletmekle yetinir olduk.
Davetiyelerimizi bile paylaşım sitesinden göndermeye başladık.
Facebook listemizdeki pek çok yakınımızla, arkadaşımızla günlerce, aylarca “online” selamsız sabahsız vakit geçiriyoruz ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz.
Umursamıyoruz, samimiyeti kaybettik, dokunamıyoruz, hissedemiyoruz…
İnsanları artık ,düşünceleri değil profil resimleri temsil ediyor.
Hangi vatandaş, daha artistik poz veriyor,arz-ı endam ediyor, kendini allame-i cihan gösteriyorsa o, kral ve kraliçe seçiliyor.
Teknolojinin telkinleriyle hipnozlanarak sabit bir noktaya şartlanan beyinler, facebook un rüzgarına kapılmış,
yalankolizminde ustalaşmış, “kendim gibisi yok” zihniyeti ve duruşu ile poz üstüne poz veriyor.
Anısı kalsın, ölümsüzleştirelim diye değil, sosyal platformlarda paylaşmak için resim çekilir olduk.
Herkes fotoğrafçı, gidilen yerde fotoğraf çekmek ise araç değil amaç, neredeyse tüm aktivite, nişan düğün ve kutlamalar fotoğraf çekme eylemine dönüşür oldu.
Canon ve nikon fotoğraf makinelerinin satışlarında patlama oldu.
İnsanlar kedileri, köpekleri, üzerine basıp geçtikleri karıncaları pek sever, boy boy fotoğraf çeker ve paylaşır oldular.
Sosyalliğiniz ve popülerliğinizin ölçüsünü, arkadaş listenizdeki sayı belirler oldu.
Her an nerede ve ne durumda olduğumuzu duyurma isteği ile yanıp tutuşur, peşimize adam taksalar yeri göğü inletecekken, gittiğimiz her yeri ifşa ve beyan eder duruma geldik.
Facebook kullanıcıları, gittikleri yerlerden, yanında bulunan kişilere,yedikleri yemeklerden, içtikleri şaraba kadar paylaşma iç güdüsüyle hareket etmeye başladılar.
İnternetten ve sosyal ağlardan ibaret, bir insan kimliğine dönüşmeye başladık. Sosyalleştiğimizi sanırken git gide asosyalleşip, birbirimizden uzaklaşıp ,yalnızlaşır hale geldik.
Bu değişimin, sosyal hayatta oluşturduğu fırtınalar neticesinde rotayı öyle bir şaşırdık ki,…
Sosyal medyaya sıkışmış zihinlerle, bire bir karşılıklı sohbetlerde söyleyemediklerimizi rahat bir şekilde, aklımızdan, gönlümüzden ne geçiyorsa sayfasından o kişiye ulaşıp, aktarabilme cesaretine sahip olduk.
Facebook paylaşım sitesinde, özel hayatımızı herkese bildirmek gibi, bir zorunluluğumuz varmış gibi hissettik.
Farkedilme ,görünür olma isteği, gözden ırak olan gönülden de uzak olur, kaygısı yaşamaya başladık…
Birbirine nispet yapmak için yazılan sözler ya da sahte yapmacık sevgi sözcükleri kullanır olduk…
Vefat ya da ölüm haberlerine beğeni'ler yaptık…
Dilimize, “sefiorumm seni, çok güseliss…”gibi yeni lügatlar, söz öbekleri ve kalıplar girdi.
Kendisiyle baş başayken , farklı müzik kültürü olan ve bambaşka sanatçılar dinleyen bazı arabesk insanlarımız, sırf hava olsun diye profillerinde Henry Purcell, Bach, Joan Baez, Bryan Adams, Nora h Jones… gibi sanatçıları ve eserlerini paylaşır oldular…
Hayatında eline kitap almamış insanlar,hiç tanışık olmadıkları yazarların, anlamını ve içeriğini asla yorumlayamayacakları sözlerini paylaşır oldular…
İnsanların” iç sesi, face sesi” olmaya başladı. Aklından ne geçiyorsa , ne düşünüyorsa yazmaya başladı.
”Kol kırılır yen içinde kalır”sözü, rafa kaldırıldı. El alem ne der,zihniyetinden ve hapishanesinden son sürat çıkarak, kendi ruh halimizi, cümle aleme deşifre eder olduk.
Facebook kullanıcı profilinden söz etmişken,
Yan panodaki akıştan ekrana düşenler var bir de,suya sabuna dokunmadan, sessizce poker, okey, diamonddash… oynayan, ,sadece beğeni yaparak zaman geçiren grup, ordalar ama yoklar ,off durumundalar…
Haa! bir de içi gitse de ,facebookta olmayı sıradanlık olarak gören,kendine yakıştıramayan, işin eğlenceli ve muzip kısmında olup, pusuya yatmış, her şeyden haberdar olan ,geri planda izleyici olarak site de olup bitenleri takip eden faceröntgencileri grubu var.
Sosyal medyanın ve teknolojinin hızla büyüdüğü bu dönemde duyurularını, haberlerini face ortamında ücretsiz sunan, işletmelerin ulaşamayacakları bilgileri ve firmasını tüm dünyaya eriştiren, iş ilişkilerini geliştiren ,deneyimlerini ve uzmanlık alanlarını paylaşan özel bir grup da var.
Bu arada, benim facebook hesabım var mı diye merak ediyorsanız, tabiî ki evet !
Son zamanlarda facebook un vefalı, hatırı sayılır bir elemanı olabilirim de, yoksa bu bilgilere nasıl ulaşabilirdim ki…
Sosyal medya sayesinde dünya küçüldü. Arkadaşlıklar sanal ortama taşındı, artık en hızlı bir şekilde, çok kalabalık insan kitlesine ulaşabiliyoruz.
Ekran karşısında saatlerce hareketsiz oturmak, insanı ruhen ve bedenen yorsa da iletişim genelde yazı ile yapıldığı için konuşma ihtiyacımızı karşılamasa da facebook vazgeçilmezimiz oldu.
Hayatın her alanına dokunabilen sosyal medya, yediden yetmişe hepimizin hayatında yer edinmeyi başardı.
Daha ne kadar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmaya devam edecek bilemiyorum.
Bildiğim şey,facebook’un sosyal hayata kattıklarından çok daha fazlasını, sosyal hayattan alıp götürmüş olması.
Eğlenceli ama bir o kadar da dikkat dağıtan,” zaman hırsızı”, gerçeklerin üstünü kapatan, dalgın ve puslu bir yaşam sunan bu ortamı biraz daha dikkatli kullanalım.
Bizler sosyal medya üzerinde kontrolümüz olduğunu sanıyoruz ama işin gerçeğini söylemek gerekirse bir çok beyin sosyal medyada sıkışmış ve dağılmış durumda.
Hipnotik transa girince, gözünüzü açmak istemezsiniz.
İsteseniz de zor açarsınız.
Hadi, açalım gözlerimizi…
Toplumsal değerlerimizi ve kendimizi kaybetmeden…
Firdevs ERSOY
15 Aralık 2012