Doğa'nın Doğası
- Son Güncelleme: Pazar, 31 Mart 2013 23:23
- KY tarafından yazıldı.
- Gösterim: 3569
Çok yoğun ve yorucu geçen bir haftanın ardından başınızı yastığa koyduğunuz anda
uykuya dalmak, dinlenmek yeni bir enerji, iyi bir moralle yepyeni bir güne başlamak...
Pencerenizi açtığınızda kıpır kıpır bir doğa ile karşılaşmak...
O renkler, o çiçek kokuları, börtü böcek, yeşilin tonları...
Enteresan bir duygu !
Doğanın bütün bu hareketlerinin içinde, ben kendimi kaybedecek kadar heyecanlanıyorum...
Doğanın, her baharda müthiş ve önlenemez bir güzellik sunması , yeniden canlanması, sessiz sedasız değişim sürecini tamamlaması, cesaretli, üretici ve disiplinli olması, zamanını iyi kullanması, hazırlıklarını tamamlarken bütün bu zorluklara rağmen ,kendine hiç baskı yapmadan,hiç takılmadan, moralini bozmadan yoluna devam etmesi, potansiyelini en iyi şekilde kullanması, olumsuz şeyleri olumluya çevirme çabası, kendini tamamlama, çoğaltma ve zenginleştirme gayreti, işbirliği ve dayanışma içerisinde olması...
Evet ! Doğa çok marifetli,canlı, bir o kadar da usta ve mütevazi...
Peki, bizler ne yapıyoruz ?
Bahar bize bu görsel şöleni sunarken, doğa insanlara mesajlarını iletmek isterken, biz bu mesajların ne kadarını değerlendiriyor, umursuyor, önemsiyor ya da modellemek için çaba gösteriyoruz.
Kendimizi oluştururken tabiat kadar yenilikçi ve değişimden mi yanayız yoksa, eskimiş, paslanmış ve sabitlenmiş bilgilerle mi yola devam ediyoruz.
Son günlerde çevremdeki bir çok insan, mevsimsel değişiklikten dolayı enerjisinin düşük olduğunu, baharın kendisini çarptığını, yorgun hissettiğini ve moralinin hiç iyi olmadığından söz ediyor.
Onların kendilerine karşı davranışlarına bakıyorum, içe doğru giden sönen yıldızlar gibiler.
Moral dediğimiz şey, insanın içinde bulunduğu hava veya iklim, ruhsal güç , yürek gücü ise, moral duygusunun bileşenleri de yılmama ,pes etmeme, hareketlilik, umutlu olmak ise bizi tüm bunları gerçekleştirmekten geri koyan ne olabilir.
Bizlerin de tabiat gibi,her geçen gün aklını ,potansiyelini daha iyi kullanabilen, kendine ve kaynaklarına güvenen, daha açılımlı, kendini memnun eden, kendine hesap verebilen, yaşamını olumlu hale getirebilen, daha iyi bir işbirliği yapabilen, uzatmayan, takılmayan insanlar olmamız gerekirken, neden bazen bütün bu özelliklerimizi, kendimiz için çok kötü kullanır hale geliyoruz.
Nerde hata yapıyoruz ?
Bu konuda, birinci eksikliğin bizde olması gerekiyor.
Diğerleri ona ektir, diye düşünüyorum.
Yorgunluk, mevsim değişiklikleri, çeşitli dış etkenler...
Hepsinin azar azar payları var ama birinci derecede sorumlu olan bizim algımız, yorumlarımız ve bunlarla ilgili tasarımlarımız...
Bir olayı nasıl algılıyoruz, işliyoruz, nasıl yorumluyoruz, kendi iç dünyamızda nasıl bir mutfak çalıştırıyoruz?
Bizim bir bilinç mutfağımız var ve biz burada çalışma yapıyoruz.
Çelişkilerle dolu bir mutfakta çalışıyor olsak da buradan lezzetli yemekler çıkıyor mu, çıkmıyor mu?
Sonuçlarını iyi değerlendirmek gerekiyor.
Bilgileniyorsun, kendini geliştiriyorsun, şunu yapıyorsun, bunu yapıyorsun ama bunları içselleştirip kişisel yaşamında uygulayamadıktan sonra bir kıymeti yok.
Değişmesi gereken şeylerde kendimizde zamanında değişim yaratamadığımız da yaşam ehliyetimizi kaptırıyoruz ve ikmale kalıyoruz.
O zaman da şöyle bir sonuç çıkıyor.
İyi bir kütüphaneniz var ama aradığınız kitabı bulamıyorsunuz, yeteri kadar tecrübeniz ve gerektiği kadar bilginiz var ama işe yaramıyor.
Öyleyse bunları, bu bilgileri yeniden sıralamak, isimlerini yazmak ve raflara tekrar yerleştirmek gerekiyor.
Kendi bilincini açmak ve gerekiyorsa yazarak çalışmak, bastırılan, saklanan karanlık odaya kadar gitmek , nerede , niçin çuvalladığını görmek ve bulmak ayıklamak ,bunların hepsini yeniden gözden geçirmek,şimdiki yaşamın için yeni analizleri ve ayarları yapmak, ve kendimizle hesabımızı bitirmek, fark ettiğin anda değişim yapmak gerekiyor.
Yaşam öyle bir şey ki, önce kendine karşı bir mütevazilik gerektiriyor, kendini hiç abartmadan, kendini kendin olarak kabul edip,aynaya bakarak...
Ne kadar umutlusun, kendini takdir ediyor musun?
Kendi sesini dinlerken karamsar mısın, iyimser misin ?
Hak ettiğin değeri kendine verebiliyor musun ?
Cesaret konusunda ne durumdasın, stresle baş edebiliyor musun, korkularınla yüzleştin mi? Paylaşımlarını nasıl yapıyorsun ?
Herhangi bir konuda, ne kadar zamanda değişim yapabiliyorsun?
İnsanın moralini kaybettiren şeyleri ne kadar zamanda aşıyorsun ?
Kendini yeniden oluştururken, büyük krizler yaşamadan değişimler yapabiliyor musun ?
Önce bunları yapmak ve cevaplarını vermek gerekiyor.
Bu soruların cevapları da, tıpkı doğanın işleyişinde olduğu gibi iyi bir ustalık istiyor. Eğer, bu tanımları ve analizleri yapmadan ,yaşamı doğayı ve kendini tanımadan ,seslerini dinlemeden yaşarsan hep bir suçlu bulursun.
Bu bazen bahar, bazen mevsim değişikliği, bazen o, bu, şu olabilir...
Doğayı modellemek, onun kadar cesur, atak, canlı, yenilikçi, yaratıcı ve başarılı olmak, ucundan kıyıcığından "mış" gibi yaşamak istemiyorsak,
Yorgunken mutlu olmak gerekiyor.
Hayatın gerçekleri ile yüz yüze iken mutlu olmak gerekiyor.
Problemlerle beraber yaşarken mutlu olmak gerekiyor.
Kendinin eksikliklerini görerek, kabul ederek, değiştirmek için çaba göstererek mutlu olmak ve moralini yüksek tutmak gerekiyor.
Çünkü, hayat kılçıksız balık değil, çerli çöplü bir şey ...
Ve,yaşamın kendisi , gerçekte böyle bir şey...
Firdevs ERSOY 31 Mart 2013 BALÇOVA