Bir Millenium Yazısı
- Son Güncelleme: Pazar, 16 Ekim 2011 16:43
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 14475
999 yılından 1000 yılına geçerken insanlar neler düşünüyordu, nasıl yaşıyordu ve neler hissediyordu acaba. 1999 yılından ikibin yılına geçerken bizler neler düşünüyoruz, neler hissediyoruz. 2999 yılından 3000 yılına geçecek olan insanlar neler düşünecek, neler hissedecek. Bunların arasındaki farklar neler olabilir bir düşünün.
Bin yılda çok önemli olaylar oldu ama biz 1900lü yıllarda yaşayanlar değişimin en sert etkilerine maruz kaldık, düşünme dediler düşündük, yapma dediler yaptık , tatma dediler tattık, görme dediler gördük, koklama dediler kokladık, ama bu kuşaklar bize engel olan barajların içini doldurdular, bilgiyle, tecrübeyle ve duygularla barajların içini doldurdular.
2000li yıllarda önce Türkiyede, sonra bütün dünyada barajlar ortadan kalkacak ve büyük değişim gerçekleşmeye başlayacak, siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama ben böyle düşünüyorum.
17 Ağustos depremi bu değişimin habercisı gibi idi, bazıları buna Pamela Andersonu da hatırlatan çıplak uyarıcı deseler bile. 17 Ağustos Depremi ile yeniden doğduk ve deprem korkusu duymaya başladık ve deprem korkusu duymanın altında yatan yaşama isteğimizi hiç farketmeden. Yaşama isteğimiz yeniden canlandı deprem korkusu ile ama artık nasıl yaşamamamız gerektiği konusunda karar vermemiz de gerekiyordu. Bu kararı da bir şekilde verdik.
Artık bilgiye daha kolay ulaşabiliyoruz, artık bilgiyi daha kolay iletebiliyoruz, deprem sayesinde daha iyi duyuyoruz, görüyoruz, dokunuyoruz, kokluyoruz ve tadıyoruz. Deprem duyularımızı açtı ve bunları zengin bir biçimde kullanmaya başladık. Depremin bize anlattığı en önemli şey, kendi önemimizin farkına varmamız ve hayatta olmamızın çok değerli olduğu. Önce bizim kendimize değer vermeye başlamamız gerekiyor kimseden beklemeden, onaya ihtiyaç duymadan. Kendi değerimizi kavradığımızda diğer insanların da değerini anlayabilmemiz mümkün. Kendimize değer vermeden başkasına değer verebilmemiz, kendimiz mutlu olmadan başkasını mutlu etmemiz mümkün değil.
Aslında ve en önemlisi, dünyadaki herşey insan için bir araç, insanın gelişmesi için bir araç. Bize bilmeden veya bilerek öğretilenlerle bizler, araçları kendimizden daha fazla önemsedik, depreme kadar. Ama anladık ki, araçlar insandan önemli hale geldiğinde sorunlarımız da hiç düşünmediğimiz oranda büyüyor ve kaynaklarımızı kullanmayı engelliyoruz ve gelişemiyoruz. Arabanız temizliği ile, bakımı ile, çizildiği zaman sizi üzmesi ile hayatınızı yönetmeye başlamışsa sorunlarınız doğal olarak her seviyede artacaktır. Araba bizi istediğimiz yerlere ulaştıran bir araç olmasına rağmen. İşiniz, kazandığınız para, bankanız, uçak biletiniz ve düşünebildiğiniz herşey sizin için ve sizin gelişebilmeniz için bir araç.
Araçlar, artık ve hiçbir zaman insandan daha önemli hale gelmemeli ve siz de buna izin vermemelisiniz diye düşünüyorum.
Bilginin altın olduğu çağa doğu ilerliyoruz. Bilgilerin davranışlarımıza nasıl aktarılması gerektiğini öğrenmemiz gerekiyor. Arşimed kanununu bilerek boğuluyorsak, ortada büyük bir yanlışlık var gibi görünüyor. Yüzme öğrendiğimizde Arşimed kanununu öğrenmeden davranışlarımıza aktarıyoruz. Davranışlarımıza aktaramadığımız bilgileri öğrenmemize de gerek yok, eğer gelecekte de kullanmayacaksak. Öğrenmemiz ve davranışlarımıza aktarmamız gerekenlerin neler olduğuna da biz karar vermeliyiz, duyularımızla ve duygularımızla. Gülerek, eğlenerek, ciddiye almadığımız şeyleri ne kadar kolay öğreniyoruz. Hemen hemen hepimiz interneti, e-mail göndermeyi, chat yapmayı kendi kendimize öğrendik, çünkü keyif alacağımızı düşünüyorduk ve eğleniyorduk. Eğlenirken dinlenmemize gerek yok çünkü kendi istediğimiz şeyleri yaparken yalnızca hayatı düşünüyoruz, sonrası bizi hiç alakadar etmiyor.
2000 yılı ve 2000li yıllar çok önemli değişimlere sahne olacak ve biz, bu sahnedekiler yaptıklarımızla ve yapamadıklarımızla yaşamaya devam edeceğiz. Yaptıklarımızı yapmaya devam ederken, yapamadıklarımızı biraz zorlanarak da olsa yapmaya çalışmak bizi geliştirecek, hem de çok kolay geliştirecek. Korku yok, tedirginlik yok, engel yok,sadece biz varız, istediklerimizle, hayal ettiklerimizle, duyularımızla ve duygularımızla, kendimizi mutlu edecek şeyleri yapmaya başlayıp hissettiğimiz bu mutluluğu çevremizdeki insanlarla kolayca paylaşabileceğimiz zamanın gelmesine çok seviniyorum.
Sizin de orada, mutlu olarak yaşamanızı, hayal etmenizi ve hayallerinize düşündüğünüzden kısa zamanda ulaşmanızı, yaşadığınız her anın keyfini kendiniz ve sevdiklerinizle çıkarmanızı, gelişmek için acı çekmemiz gerektiğini söyleyenlere kahkahalarla gülüp geçmenizi diliyorum, ikibin yılına gireceğimiz şu günlerde.
Cengiz Eren 1999