Yunanistan, Norveç, Türkiye Milli Maçlarımı ve Yorumlar
- Son Güncelleme: Pazar, 16 Ekim 2011 16:58
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 4926
Bir önceki yazımızda yapılacak iki maçın da zor olacağı konusunda bir yorum yapmıştık. yazıldığı gibi düşünmeyenlerin sayısı çok olsa da, iki maçta ortaya konan performansın farklılığı yazılanların doğru olduğunu da gösteriyor.
İlk maçta favori olarak gösterilen Yunanistan ilk golü erken bulduğu için rahatladı. Sonrasında Volkan'ın yaptığı önemli kurtarış maçın gidişatını değiştirdiği gibi favori olan takımın oyundan düşmesini sağladı. Aynı sonucu bir sonraki maçta biz de yaşayacaktır. Milli dava olmaktan çıkarılmak istenen maç sonucunda "Tarihi Zafer" olarak niteleniyordu ve aslında Milli dava olarak görülmekten vazgeçilmediğine dair önemli bir delildi.
Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili pankartın da etkisi ile ikinci yarıda oynanan futbol gerçekten daha güzeldi. Ancak bunun ortaya çıkaracağı sonucu da unutmamak gerek. Bu sonuç ise bizler, Türk toplumu olarak acı çektiğimizde, kendimizi kötü hissettiğimizde, zor duruma düştüğümüzde kaynaklarımızı kullanmaya başlıyoruz ve beklenmedik sonuçlara imza atıyoruz. Koşullar normal ise Norveç maçında olduğu gibi kaynaklarımızı kullanamadığımız gibi, oyuncular, Fatih Terim ve seyirciler olarak bizler korku içinde kalıyor ve bir başkasının hatasını beklemeye başlıyoruz.
Norveç kalecisi son dakikada o hatayı yapmasaydı şu anda mağlup durumda olacaktık. Verilen demeçlere de bakıldığında ikinici maçta verilen demeçler ilkinden çok daha güvensizdi. Fatih Terim bunu hemen futbolcuların kondisyonuna bağladı. "Futbolcular 4 günde bir maça hazır değiller".
Norveç maçında kendimizi favori olarak görmemiz iki gol yememizi sağladı ve sonrasında mağlubiyetten kurtulmaya çalıştığımız, daha doğrusu acı çektiğimiz için iyi oynamaya başladık. Ve sonra bir oyuncunun kişisel performansından iki gol geldi. Gelen goller takım oyunundan veya uygulanan stratejilerden, futbolcuları motive etmiş olmaktan gelmedi. Duran toplardan iki gol. Üzerinde dikkatli olarak düşünülmesi gerekiyor.
Sonuçta daha dikkatli olarak bakıldığında kurtuluş savaşlarını iyi veriyoruz da haklarımızı koruyamıyoruz.
Daha genel olarak söylemek gerekirse Türk futbol takımları ikinci yarıyı daha iyi oynuyorlar, ilk yarıda oynadıkları futboldan. Değişen ne oluyor da ikinci yarı takımlar daha iyi oynuyor. Belki de ilk yarıdan sonra soyunma odasına gidildiğinde ya futbolcular fırçalanıyor veya primlerin yükseltileceği söyleniyor olabilir. Ama ikisi de futbolcuların henüz gelişmediğini ve normal koşullarda kaynaklarını kullanamdıklarını gösteren bir sonuç olacaktır.
Bir başka sonuç ise elde ettiğimiz iyi sonuçları koruyamamamız. Bu toplum olarak haklarımızı koryumadığımıza dair bir gösterge de sayılabilir ayrıca. Milli Takım Letonya veya Litvanya önünde iki gol attı ve tur atladı ilk yarıda. Ama ikinci yarıda yenen iki gol Avrupa şampiyonasına gidememizi sağladı. Fenerbahçe AZ Alkmaar önünde ilk yarı iki gol atarak tur atladı ancak ikinci yarıda yenen iki gol turu Fenerbahçe'ye kaybettirdi.
İsviçre maçında çok rahat tur atlıyabilecekken Alpay'ın farkında olmadan topa dokunması, bir oyuncumuzun taca giden topu çevirmesi ile ortaya çıkan gol pozisyonu Dünya şampiyonasına gitmemizi engelledi. Bu konuda yazdığım Motivasyon mu Mortivasyon mu yazısı hala yayonlanıyor. Sonrasında ise aldığımız cezalar ve cezaların düşürülmesine sevinmemiz daha da çarpıcı, Formula bir yarışlarında da olduğu gibi.
Bu cezadır ki, Norveç maçını da seyircisiz oynanamızı sağladı. Bunun sorumlusu herhalde seyirciler de ben de değilim.. Hele sorumlu kişinin "bu maçı seyircisiz oynadık, o yüzden oyuncularımız oynayamadı" demesi de kara mizah olarak algılanabilir.
Sonuç olarak Türk futbolcuları kendilerini güçlü teknik direktörler ve güçlü başkanlar yüzünden geliştirememektedir. Acı çektiklerinde performansları artmaktadır ve bu ise kaynaklarını kullanamadıklarına dir bir göstergedir.
Yerli ve yabancı teknik direktörler ise futbolcuları ezmekte ve onları kolayca yokedebilmektedir. Son örnek İbrahim Akın olarak verilebilir. Yabancı Teknik direktörler ile Türkiye'nuı IMF veya Dünya Bankası veya Avrupa Topluluğu kararlarını kuzu kuzu kabul etmesi arasındaki korelasyonu burada yazmaya niyetim yok.
Fatih Terim de başarıya olan ihtiyacından dolayı futbolculara saha kenarından yaptığı hareketlerle baskı yapmaktadır. Futbolcuların kaynaklarını kullanması yerine onları bir kukla gibi kenardan yönetmeye çalışmaktadır. Bu konuda en güzel örnek Tuncay Şanlı'nın gol pozisyonuna girip topu dışarı atmasından sonra Fatih Terim'e korkarak bakışıydı.
Bir gün Fatih Terim takımı önde ya da geride olduğunda yüzünde tebessümle maçı izleyebildiğinde, futbolcular oyun içinde gülebildiklerinde kaynaklarını daha iyi kullanacaklardır. Bu durum ise hem Fatih Terim ve hemde futbolcuların değiştiğini gösteren en önemli değişim olacaktır. Kendini iyi hisseden futbolcular ve Fatih Terim'i sahada görmediğimiz müddetçe, Avrupa Şampiyonasına gitmek bu kadar puana rağmen kolay görünmemektedir.
Cengiz Eren www.erenlp.com 21 Mart 2007
NLP uzmanı ve eğitmeni