Nihat Erim ve Kendisini Gerçekleştiren Kehanet
- Son Güncelleme: Salı, 15 Mart 2016 15:28
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 9364
Darbelerin tartışıldığı ve yargılandığı bu günlerde 12 Mart sonrası Basbakan olan Nihat Erim'in günlükleri çok şey anlatıyor. Günlükler o zaman kişiye özel "tweet"ler olarak algılanabilir. O zamanın önemli insanları günlük tutmayı seviyor, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak ve başka çok sayıda önemli gördüğümüz insan günlük tutuyor.
Nihat Erim ise, 13 yaşından itibaren günlük tutmaya başlamış Galatasaray Lisesinde yatılı olarak okurken. Bu notları çok ara vermeden 1979 yılına kadar tutmuş. Yazdığı notlar Yapı Kredi yayınları tarafından Günlükler adı ile iki cilt olarak yayınlanmış.
Birinci Cilt 1925- 1954 dönemini, ikinci cilt ise 1955-1979 dönemini kapsıyor. Kitabı yayına hazırlayan Ahmet Demirel. Nihat Erim ve kitabın yazarı Ahmet Demirel'in de orta öğretimlerini yatılı okumaları da ilginç br bağlantı.
Kitabevinde bu kitabı gördüğümde bir kaç sayfa okumak istedim. Önüme çıkan sayfada "42 yaşındayım ve 25 yıl daha beklerim" cümlesinde ışık yanmış gibi oldu. Bu yazı dün 13.08.2011 tarihinde alınmış kitaptan yola çıkılarak hazırlanmış yazıdır.
Nihat Erim Günlükler Sayfa 563 son paragraf.
Böyle ayrılmışlar. Safa bana bunları anlattı ve şunu ilave etti. “Edindiğim intiba şudur. Artık bu iş bitti. Normal, hukuk teminatı altında mücadele imkansız. Mahkemelere müdahale edebileceğini inkar etmiyor. Vergi ile oynuyor. Kağıt, mürekkep ile oynuyor. Nitekim ertesi gün Ticaret Bakanı S. Yırcalı'dan randevu istedim. Hemen kabul etti ve aylardır verilmeyen lisansı hemen verdirdi. Öyle bir memleketteyiz ki, cemiyet sağır. Hiç aldırmıyor.General Sadık Akdoğan'ı bir dolandırıcı yakalar gibi alıp götürüyorlar. Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bu adam Balkan Harbi'nden beri cephelerde vatan için dövüşmüş. Safa'yı öldürseler, hapsetseler, hiç kimse farkına bile varmayacak. Öteki gazetelerin hali meydanda. Ortada Yeni Sabah ve Halkçı kaldı.Dünya yarın gene dönebilir. A. Menderes'in yapmayacağı yoktur. Fedakarlığımız bir işe yarasa ne ise. Hapse girerim ama İnönü'de benimle girerse. Yalnız başına Safa girmiş, ne çıkar? DP milletvekillerinden Kamil Özçoban Dostumdur. Onunla görüştüm. Beni ikaz etti. “A. Menderes kendi ihtirası için gaz döküp memleketi yakabilir. Aman dikkatli ol” dedi.
Ben şunları söyledim. “Anlattıklarınız müthiş Hele mahkemelere müdahale şüphemizi teyit ediyor. Hakikaten bu durumda medeni, hukuki mücadele çok güç.Adeta imkansız. Dp milletvekillerinin durumu feci. Hepsi koyun gibi. Bu durumda ne yapılır? Ya gazete çıkarmaktan vazgeçmeliyiz veya asgari bir emniyet imkanı sağlanıp sağlanamayacağını aramalıyız. Eğer bunlar muhalefet istemiyor, tenkit istemiyorlarsa fayda yok. Yok eğer, yalnız şeref, haysiyet bahsi üzerinde duruyorlarsa bir çare bulunabilir. Çünkü şahsen benim kimsenin haysiyet, şeref bahsi üzerinde duruyorlarsa bir çare bulunabilir. Çünkü şahsen benim, kimsenin haysiyet ve şerefi ile işim yok. Ben ne Adnan'ın, ne de başkasının düşmanı da değilim. Avrupalı medeni anlamda bir muhalefet yapmaya çalışıyorum. Bu imkanı kaybettiğim gün vazgeçer, evime kapanırım. Benim yaşım 42, vaktim çok 25 yıl daha beklerim.”
Yukarıdaki notlar 25 Kasım 1954 tarihinde yazılmış. Nihat Erim Günlükler kitabı Yapı ve Kredi Bankası tarafından 2006 yılında basılmış. 1925 yılından başlayıp 1979 tarihine kadar sürüyor. Yukarıda yazılı olan notlar bugünü de anlatıyor gibi. Yine korku, tedirginlik, mahkemeler ve basın üzerindeki var. Nihat Erim Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinin yayıncısı. Notlarda bu süreçle ilgili olarak yazılmış. Daha önce de CHP'nin parti organı Ulus Gazetesinin başyazarlığını da yapmış Nihat Erim. Bu notları okuduğumda benim dikkatimi en çok çeken cümle yazının son cümlesi cümlesi idi.
Yaşım 42 daha 25 yıl vaktim var. 67 yaşını tamamlamış ve 68 yaşından gün almaya başlamış olacak ve o zamandan sonrası için ne yapacağını belirtmemiş Nihat Erim. Farkında olmadan söylediğiniz cümleler düşündüğünüzden çok daha önemli. Stratejik süreçleri ve sonuçları kapsıyorsa daha da önemli. Zira bu cümleler farkında olmadan zihninizi programlıyor ve bu sonucun gerçekleşmesini de sağlıyor. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Başbakan olan Nihat Erim kontenjan senatörü olmuş ve 1977'de ayrılmış ve evine kapanmıştı. 19 Temmuz 1980 tarihinde ise İstanbul'da silahli bir saldırı sonucu öldürüldü. 1912 yılında doğan, 1954 yılında “42 yasındayım, 25 yıl daha beklerim” diyen Erim'in, 19 Temmuz 1980 tarihinde ölmesi, farkında olmadan söylediğinin gerçekleşmesine, cümlelerinin kaderi olmasına neden oluyor. Kendisi 67 yaşını tamamlamış, olarak 68 yaşı içindeyken saldırı ile hayatını kaybediyor. Bu cümleyi öldürenler biliyorlar mıydı? Tabii ki hayır. Zira bu cümleler sadece Nihat Erim'in kendi tuttuğu notlarda yazıyor. Yatılı okulda okumaya başlayan Nihat Erim 13 yaşından itibaren düzenli olarak notlar tutmaya başlamış. 1925 yılında başlayan bu notların tutulabilmesi için, kişinin derin yalnızlık hissetmesi, bu yalnızlık içinde notlarını tutması gerekiyor. Yatılı okul yalnızlık duygusu yaratır varsayımı ve yatılı olmak kavramı yazılarımızda bu konu dikkatlı olarak incelenmişti. 6 Ocak 1925 tarihli notta “ Bugün ikinci takımın, yani bizim İdman Yurdu'nun maçı vardı. Bu maçta berabere kaldık ve ertesi günü intikam maçı yapmaya hazırlanıyorduk. Bugün gol atamadığım için çok meyus oldum."
7 Ocak 1925 tarihli notta ise “Bugün intikam maçına başladık. 20 dakika hiç gol olmadı. Oyunun hitamına 10 dakika kala bir hentbol oldu ve bu hentbolü 24 pastan sol zaviyeden içeriye attım ve galibiyetimizi temin ettim."
"
Bu notlardaki “intikam” kelimesi çok önemli. Zira takımını kurtarmak için intikam maçında gol atan Nihat Erim, 12 Mart dönemindeki Başbakanlığı döneminde, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'a Halit Çelek vasıtası ile mesaj göndererek “pişman olduklarını açıklasınlar kararı yeniden düşünelim” demiş, Deniz Gezmiş “ Biz suç işlemedik ki” diyerek bu talebi reddetmiştir. Böylece 6 ve 7 Ocak 1925 tarihindeki notlarda yazdığı “intikam” kelimesi de, kaderi olmuş ve kendisinin söylediği tarihle silahlı saldırganlar “intikam” için öldürmüşlerdir. Ben de kendisinin “ Özgürlüklerin üzerine şal örtülebilir.” " Tepelerine balyoz gibi inilecek" cümlelerini hatırlıyorum. Nihat Erim'in öldürülmesi, 12 Eylül 1980 darbesine giden sürecin en önemli noktalarından biridir.
Amerikalıları Nihat Erim'e " Amerika'da doğmuş olsaydınız, başkan olurdunuz" sözleri de dikkate değer. Nihaat Erim'in bu cümleden duyduğu gururu da. Yukarıda anlatılanlar ve çıkan sonuçlar benim için de ilginç. Söylenenlerin daha doğrusu söylenenlerden çok yazılanların kader olması benim bildiğim, bilgi aktarımlarında ifade ettiğim sonuçlar. Kişinin, kendisini ve hayatını farkında olmadan programlayabildiğini de gösteriyor, kaderi belirleyen söylem, ya da kendisini gerçekleştiren kehanet olarak. Cengiz Eren