Bir NLP Masalı
- Son Güncelleme: Perşembe, 19 Nisan 2012 17:25
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 5278
İkinin olmadığı zamanlarda bir varmış bir yokmuş, evvel kalbur içinde, zaman saman içinde, develer annemin beşiğini sallarken, pireler tellal iken, o ise berber iken ülkelerden bir ülkede, kişisel gelişimciler, değişimciler, modelciler, duygusal zekacılar, EFT'ciler, R2'ciler, kurtarıcılar ve daha başkaları da varmış.
Bu ülkede zaman zaman krizler olur ve insanlar bu krizlerin yarattığı sorunları düşündükleri için, kendilerini pek düşünemezlermiş. Ama günlerden bir gün yine krizlerin sonrasında, güzel bir havada "Neden Lahanalı Poğaça" diye bir ses duyulmuş. "Yok yok" demiş öbürü "Natural Language Processing" olabilir. Diğeri ise " Non-Linear Programming" dediğinde herkes "Nedir Laledeki Paradoks" demiş birbirine. Herkes bu kelimeleri düşünmeye başlamış Başka hangi cümleler olabilir baş Harfleri NLP olan. Bulunanlar ise aşağıdakiler gibiymiş.
Neden Lale Pembedir
Nasıldır Lüleburgaz Porsuğu
Nerede Liman Portalı
New Line Pictures
Nahoş Losyon Portakal
Nagehan Lütfu Postacı
Narin Lavanta Posteri
gibi kelimeler ortaya atılırken kalbi zengin adam (Rich Hearth) ve sürekli grin diyen adamda bunları duymuş ve birlikte "Yok canım" demişler Olsa olsa Neuro Linguistic Programming olabilir" cümlesini söylemişler.
O zaman -tersi de namaz olur- herkes "işte NLP bu" diye sevinmişler. "İşte NLP bu ise, iş dışında kullanılamaz mı?" soruları da duyulmuş doğal "ya da işsizler ne yapacak". Sonra bu harfler sorunların sık olarak yaşandığı ülkeye de gelmiş. Birden herkes kendini NLP uzmanı, trainer'ı, tren'cisi gibi görmeye başlamış. Aman ne kargaşa çıkmış görmeyin. Masalımız tam burada başlıyor ve şimdi.
Karışıklığın çıkma nedenlerinden biri Zengin kalpli adamla, grin diyen adam mahkemeleşmişler ve mahkeme sonunda kimse bir şey kazanamamış. Fakat onlar mahkemeleştikleri ve anlaşamadıkları için onu örnek alan NLP uzmanları, trainer'ları, trenci'leri de birbirleri ile anlaşamaz olmuşlar sorunların sıkça yaşandığı ülkede.
Başlangıca dönersek, bu kelimelerden bahseden birkaç kişi varmış önceleri. Bu kişiler anlatıyorlarmış ama bir gün bir dergide bir kapak haberi yayınlanmış. Bu tempolu haberden sonra herkes bu harflerle daha fazla ilgilenmeye başlamış. Harfler kendisinden daha fazla ilgi çeker olmuş. Hatta "Yağ satarım bal satarım" oyunu "NLP Yaparım, NLP satarım, ustam ölmüş, ben satarım" haline dönüşmüş. Hatta birçok kişi dışarıya eğitim almaya gitmiş. Kitaplar da yazılmaya başlamış. Birden bu harfler daha da duyulur olmuş. Olan deprem ise, bu konunun daha da güncelleşmesini sağlamış, çünkü insanlar kendilerini daha fazla düşünerek "sencil" olmaktan "bencil'liğe" geçiş yapmışlar olan büyük zelzeleden sonra.
Kavgalar ve gürültüler devam ediyormuş yine de ve birbirine kızan kızana ve oturuyormuş insanlar erkek, kız, ana ve seyrediyorlarmış kızanları. Kimler yokmuş ki bu kavgada. Herkes ben bilirim havasında, herkes en büyük benim edasında ama kızgınlık ağızlarından çıkan seslerin sedasında" imiş.
Kimler yokmuş ki bu kavganın içinde, tatlı taşlar mı, aylar mı, saylar mı,erler mi, nehirler mi, aklar mı, karalar mı, minörler ve müminler mi, eli kısalar mı, dağlar mı, tepeler mi, gizler mi ve daha başkaları da sayılabilirmiş. Başarıcılar, performansçılar, nur'ocular, vurguncular, içerikliler, dilciler, içimizdekiciler ve içeriksizci biri de varmış. Bunlardan bazıları Ne Lingustik Palavrası, Nasıl Limonlu Pasta, Ne Lapa Patates gibi cümleler de söylerlermiş. Ancak NLP yaygınlaşmaya devam ediyormuş. Konu sızma, prizma, ispirtizma gibi alanlara da yayılmış.
Kriz dolayısı ile eğitim piyasası da daralmış ve daralan piyasada iş yapamadıkları için daralanlar da çok olmuş. Veznedarın en kızdığı soru ise "Vezne Dar mı?" sorusu imiş. Kavga giderek büyüyormuş. Özellikle tercüme ettikleri kitaplara kendi adlarını yazanlar, orijinal kitaplar tercüme başka yayınevlerinden tercüme edilince Kurbağalıdere'deki yayın balığının durumuna düşmüşler. Birde parça tercümeciler varmış. Bunlar çok güvendikleri kişilere, genellikle kardeşlerine veya eşlerine kitaplardaki önemli cümleleri tercüme ettirip bunların üzerine kitap yazarlarmış. Bu cinslere copy-paste yazar deniyormuş o ülkedeki piyasada.
Yazmayı sevmeyenler, aklına her geleni yazanlar, insanları sıradışına-kuraldışına çıkarıp rahleye oturtmak isteyenler, istiridyeye saygı duyulmasını söyleyenler, bir sitede yazılanlara çok kızıyorlarmış. Kızdıkları gibi kızgınlıklarını da herkese aktarıyorlarmış. En büyük sorunu da "hayır" diyememek, "tavır koyamamak" olan insanlar, gittikleri NLP seminerlerinde "hayır" demeyi öğrenmek yerine "evet" demeyi, tavır koymayı öğrenmek yerine, aşağı yukarı kafa sallamayı öğreniyorlarmış Hatta bunlardan biri seminerdekilere sırf gıcık olsun diye 2,5 saat hiç çıkmadan konuşmuş ama kimseden tepki gelmeyince, kendisi tuvalete gitmek zorunda kalmış herkesten önce. Çünkü katılımcılara hayır demesi hiç öğretilmemiş.
Ama bu arada kavga, sürerken NLP'ciler arasında ve NLP'ye karşı olanlar arasında, çok sayıda kişi de farkına varıyormuş kendilerinin ne kadar değerli olduklarının, değerli olmayanlar eğer'li oluyorlarmış çünkü, zira. Depreminde buna önemli katkısı olmuş doğal olarak. Dil kullanımının önemi de anlaşılıyormuş özellikle Google'da en çok okunan Türkçe NLP sitesinde yazılanlardan dolayı da. Bu yazıyı da okuyacakmışsınız o sitede.
Dil hataları üzerinde de bir sürü yazı olan bu sitede yazılanlar çok da tepki alıyormuş. Tabii virüs gönderiyormuş kızanlar. Ama NLP'nin temelinde tavır varmış. Hayata karşı konması gereken tavırmış bu. Bu tavrın hayatın her alanına yaygınlaşması da gerekmekteymiş. Yoksa insanlar hayır diyemez, karar alamaz ve onay almadan davranamaz duruma düşünce, alırmış onları bir düşünce. Sonra Düşün Düşün............ işin cümlesi de varmış dedesözlerinde. Sonra sorunlar dağ gibi büyümeye başlarmış ve çözülemedikçe çözülemezmiş ve sonra da başka sorunlar çıkarmış ortaya. Sorun nedir denince çok kızılırmış bahar aylarındaki Kızılırmak gibi.
Halbuki Türk insanının kaynakları çok zenginmiş, bazıları" %60'ı aptal" dese de kaynakları çok zenginmiş Türk insanının veya bazıları da "yarısı merinos" dese de. Ancak kaynaklarını kullanamıyormuş sorunlarla, krizlerle uğraşmaktan farkına varamıyormuş, farkında olmadığı kaynakların. Ama değişim süreci çok hızlanmış, depremden sonra başlayan dönemde ve sayılamayacak önemde. Bu önemin farkında varmayanlar kavgaya devam etmişler, söyledikleri sözlere ve kullandıkları dile dikkat etmeden hata yapmaya devam etmişler. Etmişler de ne olmuş, tabii ki laf olmuş, sayfa dolmuş, bu masal ortaya çıkmış, kenara çıksaymış ne olurmuş belki de kenarda kalırmış. İşte masal devam ediyor, 1 varmış 1 yokmuş olarak. Masalın sonunda bazıları ermiş, bazıları er memiş, bazıları içindekileri çıkartmışlar ama nasıl olduğunu sormayın, bazıları pose it if diyerek günlerini geçirmiş,
Gökten üç elma düşmüş, biri Amasya, biri golden, biri yer elmasıymış. Ve onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Bu masaldan alınacak ders ise biz er olmayalım muradımıza, istediklerimizi tavır koyarak yaparken yorulduktan sonra, kerevetimizi altımıza çekip, keyfimize bakalım, görelim, koklayalım, tadalım, dokunalım ve duyalım.
Cengiz Eren
Kozyatağı 18 Eylül 2003