Elif Şafak Ayşe Arman Siyah Süt Röportaj incelemesi (Kishileaks)
- Son Güncelleme: Cuma, 25 Mayıs 2018 16:30
- Cengiz Eren tarafından yazıldı.
- Gösterim: 10545
Ayşe Arman Röportajları
Ayşe Arman röportajları çok şey anlatır. Gerçekten de uzun yıllardır yaptığı röportajlar hep ses getirdi ve önemsendi. Kendisi doğru sorular sorarak ve ilerleyerek kişinin zihnindeki düşünceleri ortaya çıkarıyor. Elif Şafak'ı daha derinden incelemek için Ayşe Arman'ın 2007 röportajını da bu araştırmaya dahil ettim. Ayşe Arman'da, Elif Şafak'ta hem Türk insanı ve hem de Türk kadını için çok önemli fenomenler. Bu araştırmayı yazma nedenim ikisinin de çok önemli olması , hem kendileri ve hem de benzer duyguları yaşayan kişiler açısından da önemli olduğunu düşündüğümdendir. Bu yüzden geçmişte yaptığı röportajlardan yola çıkarak onun hakkında kendisine de yararlı olabilecek bir yazı daha hazırlamaya karar verdim. Politics of Fiction konuşması ile ilgili olarak hazırladığım yazı sitede yayınlanıyor ve gerçekten yoğun olarak okunuyor.
Kavramlar
Yorumlara geçmeden önce birkaç kavramın açıklanması gerekiyor. NLP teknikleri beynimizin nasıl çalıştığını ve bağlantıları nasıl kurduğunu farketmemizi sağlıyor. Geçmişte yaşanan tecrübelerin farkında olduğumuz ve farkında olmadığımız etkileri var. Bu etkiler kadar bu tecrübeler nedeni oluşan stratejiler de var. Bunlar ise kişinin hayatında önemli sonuçları ve süreçleri oluşturuyor. Farkında olmadan ama bilerek bu işleyen süreçler ve stratejiler, stratejinin kurulumuna göre çalışamaya devam ediyor, ediyor ve ediyor.r.
Anne Baba ve Çocuk
Elif Şafak'a baktığımızda hayatında önemli figürler var. Bunlardan bir tanesi kendisini annesi ile bırakan babası. Doğduğu yer Strasbourg'dan Ankara'ya dönerken kendisi babası tarafından terkedilmiş hissetmesi normal sayılabilir. Aynı anda yaşanan iki olay, onun zihninde çok derin etkilere yol açacaktır. Babasızlık ve doğduğu yerden ayrılmak. Geldiği yer ise Ankara. Burada karşılaştığı farklı aile yapıları, kalabalık ataerkil aileler, kendi yalnızlığını ve babasızlığını sorgulamaya devame etmesini sağlıyor. Yine Ankara'da hayatındaki annesinden sonra en önemli figür olan “Cinli” ciciannesi ile yaşamaya başlıyor. Sonrasında ise elde bavul, önce annesi ile sonra da kendisi dolaşmaya başlıyor. Herhangi bir yerde kalabilmesi mümkün değil.
Kavramlara gelirsek, kişi tecrübeler yaşar ve bunların üstü örtülür. Ama şiddetli bir darbe yendiğinde farkında olmadan kişinin hayatını yönetme biçimde değişim başlar. Doğum ve narkoz almak da bunlardan ikisidir. Kişinin hayatı bu noktadan itibaren daha da zorlaşacaktır. Daha da önemlisi kişi kendisini izlemeye başlayacak ve kaynaklarını daha az kullanır hale gelecektir.
Ayrışma Dissociation
Ayrışma darbenin yendiği noktada başlar ve ayrışma süreci devam ederken bir darbe daha yenirse durum biraz daha zorlaşacaktır.Ayrışma süreci kişinin kendisini izlemesini sağladığı gibi, bir başka süreç te yaşanan tecrübeye bağlı olarak gerçekleşecektir. Bu da kişinin kendisini içeride hissettiği bir durumda bir darbe yemesi ve içerisinin kendisini rahat ve huzurlu hissettiği bir yer değil, dışarısı gibi algılanmaya başlamasıdır. Bu anne baba ayrılığı olduğu gibi, bir tokat, istenmedik bir yer değiştirme, evde cinsel taciz içerisini dışarısı haline getirebilir. İş te bu darbe yendiği anda farkında olmadan dışarısı da içerisi olarak algılanmaya başlayacak ve huzurlu ve rahat hissettiği alan dışarısı olacak ve kişi her zaman ve her içerikte dışarıda kalmaya çalışacaktır, hem de her içerikte.
Bir önemli nokta olarak şunu da ifade etmek gerekmektedir. Kişinin zeka bağlantı hızı fazla, algı seviyesi yüksek ve hayal gücü sınırlanmamış ise, yaşanan olayın veya yenen darbenin etkisi olması gerekenden birkaç kez daha fazla olacak, kişinin hayatı yönetme biçimi değişecek ve biraz daha zor hale gelecektir.
Stratejiler
Oluşmuş stratejilerden bahsetmek gerekirse,
Terkedilmişlik duygusu, terkedilmemek için terkettirmek,
Kişi herhangi bir içerikte kaybetmiş ise, kaybetmemek için kazanmamak,
Sevmiş ve sevdiği kişiden istemeden ayrılmışsa, sevmemek için sevilmek
stratejilerini farkında olmadan kullanmaya başlayacaktır.
Bütün bunları yazdıktan sonra hem bu yazıda, hem de bir önceki Elif Şafak Politics of Fiction yazısındaki yorumlar daha kolay anlaşabilir.
Ayşe Arman ile yaptığı 25 Kasım 2007 tarihli röportajında Elif Şafak'ın söylediklerine bakalım, sırasız olarak.
“Hálá ben dahil herkese "Baba" diyor. Bütün dünyası babası. Tam babasının kızı. Fiziksel olarak da, manevi olarak da. Bu da babasız büyüdüğüm için inanılmaz hoşuma gidiyor...”
Kızının herkese Baba demesi ve Eyüp Can'ın çocuğu ile fazla ilgilenmesinden memnun olduğunu söylerken farkında olmadan daha önemli bir şey söylüyor. “Fiziksel olarak da, manevi olarak da babasız büyüdüğüm için inanılmaz hoşuma gidiyor” şeklinde değiştirebileceğimiz cümle, babasından ayrı kalmasından çektiği acının boyutunun ne olduğunu tahmin edebiliriz. Terkedilmişlik duygusu bu anlamda çok etkili. Hem baba ayrılığı ve hem de doğduğu yerden ayrılma dışarısının içerisi şeklinde algılandığı ile önemli nokta. Halbuki çocuk için en kolay hece BA hecesidir ve bunun terkarlanası da kolaydır. Söylenen Baba kelimesi Elif Şafak'ın zihninde varolan acıların yüzeye çıkmasını sağlamaktadır.
“Beni annem büyütmedi, anneannem büyüttü. O yüzden benim bebeğimde bir sürü şeyi annemle birlikte öğrendik..”
Kendisini anneannesinin büyütmüş olması, 3.cü kuşak olup birinci kuşak kültürü ile yetişen çocuklarda farkında olmadan ayrışmış yapıyı da ortaya çıkaracaktır. Bir taraf modern eğitimli anne, diğer taraf ise babaanne gibi olacak ve iki taraf sürekli birbiri ile çatışacak ve kişi kendisini bir türlü huzurlu hissedemeyecektir. Anneannesinden öğrendiği “cin” kavramı sebebi ile doğumdan sonra “ Benim için cin çıkarmak gibi bir şeydi. Loğusa cinlerimden kurtulmuş oldum.” cümlelerini kullanabilmektedir. Bu da doğal olarak bu kavramı bilmeyenler için tehlikeli olacak, Siyah Süt kitabını okuduktan sonra “cin” korkusu yaşayacaklar, daha da önemlisi, anneanne kültürü bütün toplumun bütün katmanlarına aktarılacaktır.
Özellikle şu cümleleri de dikkat çekici. “- Kızımı doğurduktan sonra çok ağır bir depresyon geçirdim. 10 ay sürdü. Tek bir satır yazamadım. Hatta öyle bir an geldi ki, "Ben bittim" dedim, "Bir daha hiç yazamayacağım..." Bu cümleler gerçekten önemli. Doğumdan sonra depresyon geçirilmesi çok anormal değil. Narkozlu ya da narkozsuz doğum sırasında kişinin geçmişte yaşadığı tecrübelere ait kapaklar açılmakta ve kişi farkında olmadan bütün geçmişi sorgulamaktadır. Burada yaşadığı çok sayıda kötü hissettiği tecrübe var ise, kapaklar bir şekilde kapatılmakta kişi kaynaklarını kullanamaz hale gelmektedir. Burada Elif Şafak'ın “Ben bittim” demesi yazma fiilinin ne kadar önemli ve inanılmaz değerli olduğunu göstermektedir. Elif Şafak'ın hayatını inanılmaz olarak niteleyebiliriz, hayatında başarıları, mutlulukları, acıları ve tedirginlikleri öncesinde inanılmaz olmuştur ve sonrasında da inanılmaz olacaktır..
“Ben ketum biriyim, Akrep burcuyum, zırhla, kabukla yaşayan biriyim, kolay teslim olamam, o yüzden sancılı oldu.” Kendisinin dokunulmaz olduğunu söyleyen Elif Şafak farkında olmadan, kendini duvarlarla koruma modelini ve değişime direncini de ifade ediyor. Duygularını da ifade edememesi yine bu duvarların sonucu. Bu sebepten gerçek hayatta gördüğümüz gerçek Elif Şafak olmayacaktır. Belki de Elif Şafak'ın bile kendisini bilememektedir. Olamam” kelimesi yetersizliği ifade eden bir kelime. İstesem de olamam, sınırların ve değişime direncin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Olmam olsaydı bunun bir tavır olduğunu söyleyebilirdik.
Yalnızlık Duygusu
“Ben yardım istemeyi bilmiyorum. Belki çok yalnız büyüdüğüm için” Yalnızlık Elif Şafak'ın hayatının en önemli noktalarından bir tanesi. Çok küçük yaşlarda başlayan bu süreç daha sonra “yalnız kalmamak için yalnız kalmak” stratejisini ortaya çıkaracak. Birlikte olunduğunda ise “terkedilmemek için terkettirmek” stratejisi kullanılacağı yalnızlık sürekli bir süreç olmaya devam edecektir.
“ 1-) Sinik Entel Hanım. Bugüne kadar hep onu yüceltmişim. O, benim kafamdaki entelektüel, okuyan-yazar kadın. Hamile kalmama şiddetle karşıydı.
2-) Anaç Sütlaç Hanım. Varlığından haberim bile yoktu. Sürekli bastırmışım, sürekli küçümsemişim. Hamileliğim sırasında monarşi ilan etti.
3-) Can Derviş Hanım. İçimdeki tasavvufi damar. Sakin, sabırlı ve barışcıl. Benim için en önemli karakterlerden biri.
4-) Hırs Nefs Hanım. Kariyerime odaklanmamı istiyordu. Hırslı ve azimli bir kadın. O da karşıydı hamile kalmama.
5-) Saten Şehvet Hanım. Meğer daha seksi şeyler giymemi istermiş, lahana gibi kat kat giyiniyorum diye içerlermiş. Kitapta onunla da ciddi bir hesaplaşma ve yüzleşme var.
6- Pratik Akıl Hanım. Sosyal ve gündelik hayatı kotarabilen yanım... İşte bu 6 parmak kadının hepsi içimde aynı anda konuşuyordu. Hepsinin farklı öncelikleri ve benim için şahane planları vardı...”
Bu kadınların hiçbiri Elif Şafak değil. Toplamı da Elif Şafak değil. Bunlar sadece Elif Şafak'ın hayali arkadaşlarının büyümüş halleri. Yaratıcılık ve Paranoya ile ilgili olarak Harvard Business Review dergisinde bir makale okumuştum. Bu paranoya kişiye korku vermeden kullanılabiliyorsa yaratıcılık oluyorsa, korku üretir haline geldiği zaman dünyanın algılanması farklılaşıyor ve sorunlar artıyor.
“- Ben hayatın şu dokunduğumuz, gördüğümüz maddi şeylerden ibaret olmadığına inanan biriyim. Manevi boyuta inanırım. Haliyle cinlere de...”
Elif Şafak'ın hayatındaki yaşadığı durumlar ve öğrendiklerinin sonucu bu cümle. Ancak çok okunan bir yazar olması dolayısı ile inançlarını bu kadar açık olarak anlatması, gelecekte hamile kalacak kişilerin de kendisi gibi korku ile dolmalarını, postnatal sorun yaşamalarını sağlayacaktır ki, bu doğru değildir. Zira yukarıda da bahsettiğimiz gibi doğum geçmişte yaşanan bütün tecrübelerin kapaklarının açılmasını sağlamakta ve daha sonra kapanmaktadır. Önce yazılamamasının ve sonra da Siyah Süt'ün bu kadar çabuk yazılmak istenmesinin nedeni de Elif Şafak'ın geçmişte yaşadığı hayat ile ilgilidir, doğum ile veya anne olmakla ilgili değil. Zaten yazdığı 6 ayrı kişi içinde “sevecen, sevgi veren Anne” yoktur. Olması gereken de aslında budur. Bu da diğerleri gibi sonradan yaratılacaktır.
Ayşe Arman'ın Elif Şafak'la yaptığı röportajı okuyunca üzüldüm. Her ne kadar gülerek de anlatılıyorsa çekilen acının büyük olduğunu gösteriyor. Bu acılardan uzaklaşmak için ise tasavvuf yolu seçilmiş durumda. Ancak bilinmesi gereken şu ki, zihinde varolan geçmişteki yaşanan tecrübelere ait duygular ve stratejiler temizlenmedikçe sorun devam edecek, istenen sonuç olan kişinin tek parça olması gerçekleşemeyecektir.
Ancak bir nokta var ki, bu daha da önemli.
“- Bütün kararları biz mi alıyoruz, tıkır tıkır uygulamaya koyuyoruz yoksa hayat mı bazı şeyleri önümüze getiriyor bilemiyorum. Bildiğim şu, zannettiğimiz kadar öznesi değiliz her şeyin. İpleri bu kadar elimizde tutmuyoruz. Bazı şeyler sana rağmen geliyor, sen onunla yaşamayı öğreniyorsun ve onunla birlikte başka bir boyuta geçiyorsun. Kızım da benim için öyle oldu, iyi ki de oldu...”
Kendi kızı bu cümleleri yıllar sonra okuduğunda istenemeyen bir çocuk olduğunu anlayacak ve kendisini kötü hissedecektir. “Kızım da benim için öyle oldu, iyi ki de oldu..” cümlesi de duyguları değiştirmeye yetmeyecektir. Bu cümleler bir sohbette belki söylenebilir ama kamuoyuna aktarılan ve Google giren bir yazı sonsuza kadar orada kalacaktır.
Bütün bu yazılanlar Elif Şafak'ın önemli bir değişim yaşaması gerektiğini gösteriyor. Bu değişim kendi kararları ile olmalı ve kendisi istemelidir. Başka yollar ve önerilerle ortaya çıkacak değişim, yeni sorunları da beraberinde getirebilir. Yazmak kendisinden daha önemli hale geldiğinde ki -gelmiştir- ayrışma ve kendisinden uzaklaşma artacaktır.
Yine de bu röportaj için hem Ayşe Arman'a ve hem de Elif Şafak'a teşekkür etmek istiyorum. Özellikle çevremdeki bir çok insanın davranışlarının nedenlerini daha kristalize olarak anlamamı sağladılar. Cengiz Eren
16 Ağustos 2011
Röportajın Linki :
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7755216&yazarid=12