Olmak mı? Değişim mi? Seçimizi Hangisi ?
- Son Güncelleme: Çarşamba, 04 Şubat 2015 00:19
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 7841
“Olmak ya da olmamak” cümlesini hepimiz biliyoruz.Böyle bir sorunla karşı karşıya kalmak veya böyle sorgulamak gerekir mi idi? Bilinmez. Olmak veya Olmamak problemin aslı değilse, Kerem’in yaptığı da yanlış olacakmış gibi görünüyor.
Ne olmak istediğinize karar verdikten sonra olmaya başlamak, sonra olmak daha sonra ise yeniden karar vererek başka şeyler olmaya devam etmek yorucu bir şey olsa gerek. Başbakan olmak, iktisatçı olmak, şoför olmak, kaptan olmak, şeyh olmak, cemaat lideri olmak, tarikat şeyhi olmak, öbür dünya koçu olmak, yaşam koçu olmak, köşe yazarı olmak, futbol yorumcusu olmak, NLP uzmanı olmak, NLP Eğitimcisi olmak, yazar olmak, şair olmak, ermiş olmak, genel müdür olmak, şirket sahibi olmak, EFT’ci olmak, R2’ci olmak,yogi olmak, stand-up’çı olmak, guru olmak, nurcu olmak, koç olmak, aile koçu olmak, popstar olmak, yıldız olmak, mentor olmak ve daha binlercesi. Çok şey olunabileceği anlaşılıyor yukarıdaki örneklerden. Olmak için sarfedilen çabalarda harcanan zamanla birlikte bazen kan, bazen ter, bazen gözyaşı da dökülüyor bize önerilen modeller için. Önerilen modeller içinde kaldığımızda önermelere açık hale gelinmesi ise belki de gözardı edilen en önemli nokta.
Olmak dışında neler olabilir. Başka bir seçenek var mı idi acaba? sorgulayabilirsek. Var diye düşünüyorum öyleyse varım demeden. Kaynaklarımızı kullanabilmek seçeneği gözümüzün tam önünde duruyor. Görmek gerek ve bakmak gerek, duymak gerek, dokunmak, koklamak ve tatmak gerek. Bunu yapabilmek için öncelikle değişmemiz gerekiyor kendi kararımızla, ve isteyerek. değişmemiz gerekiyor. Değişmeden, bu güne kadar kullandığımız modeli ya da modelleri değiştirmeden olduğumuzda, olunan olanı yönetmeye başlayacaktır.
Değişim olmadan geçmişteki modelleri kullanarak olmaya kalkanların hepsinde ortaya çıkan boşluklar hem ve büyük bir hızla, farklı şekilde ve farklı içeriklerde dolduruluyor. Doğal olarak sonuçlar da gözlerimizin önünde apaçık. Bunları da göremiyoruz farkında olmadığımız için. Popstar olmak için binlerce insanın sıraya girmesi toplumdaki “olmak” isteğinin açık göstergesi.
Ancak daha önce yapılanların, yaşanan tecrübelerin, davranışlara aktarılan bilgilerin kullanılması, bir başka deyişle kaynakların kullanılması çok önemli. Hiçbirşey olamayanların bir şey olmaya çalıştıklarında yaşadıkları sorunları kendileri farketmese de çok net biçimde sonuçlarını yaşıyorlar.Boşlukları bazen stres, bazen paranoya, bazen içki, bazen kumar, bazen spor, bazen fanatik taraftarlık, bazen iş, bazen evlatlar, bazen eş, bazen içki bazen de uyuşturucu gibi şeyler dolduruyor. Bu noktadan sonra ise yaşanan dünyanın yönetimi de bırakılıyor kendiliğinden. İnsanlar, Nesneler veya harfler yönetmeye başlıyor o insanın yaşadığı dünyayı.
Şimdi değişimi ve gelişimi de açıklamak gerekiyor. Gelişimin başlayabilmesi için değişim gerekiyor diye yazmıştık yukarıda. Bu her içerikte olabileceği gibi bir içerikte da olabilir ama içeriksiz model de olması en önemlisi. Değişim ve sonrasında ortaya çıkacak gelişimin önündeki bütün sınırları kişinin kaynaklarına uygun olarak öteleyecektir. Zihinsel sınırların ötelenmesi dünyanın hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlanmış durumda. Mars’tan alınan resimler, Hubble teleskopunun çektiği, güneş büyüklüğündeki bir yıldızın kara delik tarafından emilmesi görüntüleri makro seviyedeki açılımları gerçekleştirirken, dünyada olan olayların anında duyulabilir, görülebilir olması mikro seviyedeki sınır ötelenmesini gerçekleştirmektedir.
Değişimin yaptıklarımız ve yapamadıklarımızı ifade eden “inançlar” seviyesinde, hayata karşı tavrımızı içeren “kişilik” seviyesinde, kendi değerimizi de içine alan “kimlik” seviyesinde yapılması, daha net ve açık olarak bu alanlarda varolan virüslerin temizlenmesi ve bunların istenen şekilde ve yeniden kişi tarafından doldurulması gerekmektedir. Ancak bu seviyeler kişinin kendisi tarafından ve iç dil kullanılarak doldurulduğunda değişim çok kolaylıkla gerçekleşmektedir. Dış dil ve bilgilerle dolduran kişiler,kendilerini gibi olmak yerine başkalarının olduğu ve başkalarının yönettiği olmak zorunda kalacaklardır diye düşünüyorum ve öyle de olmaktadır.
Süreç bu şekilde devam ederken davranış modelinde çok önemli bir değişim yaşanmakta ve değişimin devam etmesi için “çocuk” modeline geçmek gereği de ortaya çıkmaktadır. Çocuk modeli ise çevreden çok zengin bilgilerin alınıp, bu bilgilerden hoşumuza gidenleri davranış seviyesinden öğrenme sürecini başlatabilmektir. Bisiklete binmenin öğrenildiği gibi.
Yazıyı yazınca olan oldu olacak mı? Bilmiyorum. Merak ettiğim şey siz olmak mı istiyorsunuz yoksa kendinizi kendi istediğiniz kadar değiştirip ve gelişmeye başlamak mı istiyorsunuz? Olmak istediğinizde olmamak durumu ile karşılaşarak olduğunuzu düşündüğünüz halde olmamanız, kısa veya uzun bir süre sonunda bu gerçekle karşı karşıya kalmak. Bu durumu farkettikten sonra “Artık oldu olan” cümlesi ile kendinize biçtiğiniz rolünüze devam etmek. Kendinizle iletişim kuramadan ve hayata karşı değil insanlara tavır koyarak.
Kişilerin ünvanları, bildikleri, anlattıkları ve hatta ürettikleri kendilerinden daha önemli hale gelmişse sorunlar büyüyerek devam edecek, değişim noktası zamanından çok sonra farkedilecektir. Farkedilen diğer bir önemli nokta da bu kişilerin olduklarını düşündükleri konuda ciddi olmaları, değil eleştiriyi bu konudaki esprileri bile kabul etmemeleri varolan sınırlanmış durumun açıkça ifadesidir.
Bütün meselenin olmak veya olmamak ötesinde olduğu artık ifade edilebilir. Karar ise sizin, ve ne karar verirseniz size doğru görünecek ama kararınız ve sonuçları arasındaki süreç sizin tarafınızdan hayatınızı yaşarken test edilecektir. Testi gözlerken dikkati olun, zira kırılabilir.
Cengiz Eren
2 Mart 2004 Kozyatağı
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.