Recep Yazıcıoğlu NLP ve Bağlantılar
- Son Güncelleme: Perşembe, 28 Haziran 2012 16:43
- Cengiz EREN tarafından yazıldı.
- Gösterim: 11705
Recep Yazıcıoğlu hakkında bir yazı yazacağım aklıma gelmezdi. İlgi ile izliyordum yaptıklarını ve yaptığı sporları. Ama bir trafik kazası sonucunda kaybetmiş olmaktan üzgünüm. Gidiş ve gelişi ayrılmış olan bir yolda giderken takla atan otomobilden yaralı olarak çıkarılan Sayın Yazıcıoğlu, daha sonra vefat etti beyin ölümünün gerçekleşmesi ile.
Buradan öğrenebileceğimiz ilk nokta şu: “Arka koltukta otursak bile emniyet kemerini bağlamalıyız.
http://www.erenlp.com sitesinde yine yakın bir zamanda kaybettiğimiz Sayın Ercan Arıklı hakkında yazdığım yazıda İspanyol mimar Antonio Gaudi aklıma gelmiş ve bende yazıya ilave etmiştim. Sayın Recep Yazıcıoğlu’nun geçirdiği kazayı öğrendiğimde ise nedense Sayın Adnan Kahveci aklıma geldi. Onu da gidiş gelişi ayrı bir yolda geçirdiği kazada kaybetmiştik.
Sayın Kahveci ve Yazıcıoğlu arasında 1994 yılı seçimlerinden önce ilginç bir konuşma geçer. Adnan Kahveci, “Gel siyasete gir.” der. Yazıcıoğlu ise “Sen genel başkan olursan gelirim.” der. Bu konuşma geçtikten sonra Yazıcıoğlu siyasete girmez ve sistemi eleştirmeye devam eder. Sistem eleştirilerinin nedeni değerlendirildiğinde Yazıcıoğlu’nun babasının ilişkilerine bakmak gerekir. Babasının Milas müftüsü olduğunu öğreniyoruz. (Sıradışı Bir Vali/ Birey Yayınları): “Gururlu, ciddi yürüyen, ütülü elbisesi bozulur diye oturmayan, ilginç bir insandı.” İhtilalden önce ve sonra kaymakam ile yaşadığı olaylar dizisi var. İhtilalden sonra ise Galip adındaki bir öğretmeni dövüyor kaypak davrandığı için. Bu olay yüzünden baba görevden alınıyor ve 3.5 yıl üçte bir maaş ile çalışıyor. Yine söylemleri içinde, “Bize hep vur as, kes, defterini dür diye telkinde bulunurdu.” mesajları da var.
Süper Vali Devlet Babayla karşı
Yanındaki kişilere ve arkadaşlarına bile sert davranan bir baba, acaba çocuklarına nasıl davranmıştı. Ama genel olarak anladığım önemli nokta şu: Sayın Recep Yazıcıoğlu babasının kendisine söylediği şekilde davranmadı. Babası gibi giyim kuşamına özen göstermedi. Halktan biri olarak halk için çalışmaya devam etti. Zaten kaymakam olduğunda kariyer olarak babasını geçmiş oluyordu. Daha sonra ise valilik yaptığı dönemlerde spora ve değişik sporlara ilgisi ile de tanındı.
Bu bağlam içinde “Devlet Baba” metaforunun yanlış olduğunu düşünüyordu. Her şeyin devletten beklenmemesi gerektiğini söylüyordu ve katılımcı bir demokrasi için kitap bile yazmıştı: “Bu Sistem Değişmeli”. Yazılan “Aykırı Vali Recep Yazıcıoğlu” kitabının adı daha sonra “Sıra Dışı Bir Vali Recep Yazıcıoğlu” olarak değiştirilmişti. Nedenini bilmiyorum.
1948 doğumlu olan Yazıcıoğlu hem olduğundan daha genç görünüyor gittiği yerlerde, hem spor yaparken, hem de daha önce başarılamayan işleri kolaylıkla başarıyordu. Olağanüstü hal bölge valiliği gibi bir unvan var iken, halk kendisi için “Süper Vali” adını üretmişti. Süpermenlik gibi olan bu kavram kendisinin yaptığı işlerdeki başarısından ve halkın kendisini ona çok yakın hissetmesinden dolayı üretilmişti.
Kapısının her zaman açık olduğu söyleniyor, hangi görevde olursa olsun. Bunun da kaynakladığı nokta babasının, “Bir gün kaymakamı ziyaretinde içeride ocak bucak başkanları, çivi karaborsacıları, lastik bilmem necileri var iken, kaymakamın babasına “Otur” yerine “Ne var Mustafa Bey” diye sorması”, babası ile kaymakamın ilişkilerini koparıyor ve dört yıl görüşmüyorlar.
Burada fark edilmesi gereken nokta şu olsa gerek: Recep Yazıcıoğlu hem babası gibi olmamak ve hem de babasının onaylamadığı biri olmamak için Recep Yazıcıoğlu olduğunu anlamaya başlıyoruz.. Bu, kendisini farklı olmaya iten ve Süper Vali adının kendisine verilmesini sağlayan sürecin başlangıcı.
Giderek zenginleşen bir kaynaklar
Burada genel bir saptama da bulunmak gerekiyor. Baba kişiliği erkek çocuk hayatında çok önemli bir figür. Baba kişiliğini, 17-20 yaş civarında veya sonrasında aşamayan erkek çocuklarda gelişme sürecinde engeller ortaya çıkıyor. Zihinde oluşturulan bu sınır daha sonra belki de hiç aşılamıyor. Verdiğim seminerlerde söylediğim cümleler ise bu konuda: “Çocuklarınıza stratejik bir önermede bulunun ve çocuklarınız bunu reddetsin ve kendi istediklerini yapsınlar. Siz de önermeniz reddedildiği için üzülmeyin.” Baba sözünden çıkamayan çocuk, müdürünün sözünden, yöneticisinin sözünden, tarikatın ve şeyhinin sözünden çıkamaz, “hayır” diyemez, “itiraz” edemez, duruma geldiğinde yeni bir şeyler yapabilmesi ve kişisel olarak gelişebilmesi, en önemlisi yaratıcılığını kullanabilmesi mümkün değildir. Bu şekilde bir açıklamadan sonra Sayın Recep Yazıcıoğlu’nun bu sınırlardan kurtulduğunu ve kendisini geliştirdiğini ve yaratıcılık süreçlerinin de hem stratejik ve hem de operasyonel süreçlerde başarı ile işlediğini görebiliriz. Kaynaklarını kendi çabaları ile geliştiren ve geliştirmeye devam eden Recep Yazıcıoğlu’nun kaynakları giderek zenginleşmekteydi.
Beautiful Mind (Akıl Oyunları) filminden yola çıkarak bir gözlemimi anlatmak istiyorum. Bu filmde McCarthy döneminde Amerikan toplumuna aktarılan komünist karşıtı düşüncelerin bir dahinin beyninde ortaya çıkardığı sonuçlar ve bu sonuçların önce paranoya ve daha sonra da şizofreniye nasıl dönüştüğü anlatılır. 4 Oscarlı bu filmden benim aldığım ve aktardığım mesaj şu: Hızlı zihinsel süreçlere sahip insanlar dış dünyadan gelen bilgilere karşı kendisini diğer insanlardan daha fazla koruması gerekiyor. Zihinsel olarak bu “İçeriksiz Düşünmek Modeli” ile yapılabilir ve yapılmalıdır da. Filmdeki bir başka alt mesaj ise, “Dahi falan olmaya çalışmayın, acı çekersiniz. Bu yüzden normal insanlar olun Forrest Gump gibi.”dir.
Zihinsel olarak yapılması gereken “kişinin kendisini koruma süreci” duyu organları ile fiziksel ve algısal olarak da yapılmalıdır. Özellikle kaynakları zengin olan, toplumdaki kişilerin fırsat ve seçeneklerini arttıracak insanların kendilerini daha fazla korumaları gerekiyor. Ancak zihinleri sebep sonuç arasındaki ilişkilerle ve sorunların çözülmesi ile uğraşan bu kişiler, dış dünyadan bilgi alma sürecinde aksamalar olduğu için kendilerini koruyamaz duruma düşebiliyorlar. Adnan Kahveci, Ercan Arıklı, Antonio Gaudi, eksik bilgi alma süreçleri sonucunda hayatlarını kaybettiler. Daha birçok örnek sayılabilir.
Sayın Recep Yazıcıoğlu yalnızca kendisi ve ailesi için değil, toplumdaki insanlar için de kendisini korumalıydı. Radar ile kontrolün çok arttığı yollarda sürat yapamadığı için, “Nasılsa arabada Recep Yazıcıoğlu var, polisler bana ceza yazamaz” diye düşünerek, aşırı sürat yapan bir şoförün kurbanı olmamalıydı.
Değişime karşı koyan toplum
Onu kaybetmiş olmaktan herkes gibi ben de üzgünüm. İnsanların zihinsel sınırlarını öteleyen, onların fırsat ve seçeneklerini arttıran, işle birlikte hobilerini de yapabilen ve hayattan keyif alan bir insandı. Ancak varolması ve yaptıkları bu ülke insanları için önemli bir kazanç.
"Herkes sisteme teslim, yeniden yapılanma için eylem yok. Halkın talebi yok. Halkımız duyarsız, ilgisiz. Çarkıfelek'e, Sibel Can'a gösterdiği ilgiyi değişime göstermiyor. Siyasi iktidar bindiği dalı neden kessin? Duyarsız yığınlar kendi varlığının farkına varmadı, çünkü örgütlenemedi. Bana sorarsanız millet sınıfta kaldı. Halkımız korkuyor çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra duyarsız oluyor. O kadar ki; kendisine zararlı olan yiyecek ve içecekleri söylüyoruz adam anlamıyor. Beyaz ekmek yeme, beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir diye anlatıyoruz, adam yine gidip beyaz ekmek alıyor. Boyalı içecek içme diyoruz, tabii içecek, ayran iç diyoruz adam anlamıyor. İçki, sigara tüketimi ve kumar oynamada dünyada dördüncüsüyüz. Bu muazzam halktan ne beklenir!" cümleleri ile değişime olan ümidini kaybetse de ve ben bu sözlerin doğruluğuna inanmasam da, Türk toplumu için önemli bir insandı Sayın Yazıcıoğlu, önemli şeyler yaptı.
Bizim de, kişisel ve toplumsal yapı içinde yaptıklarından ve yazdıklarından öğreneceğimiz çok şey var.
Cengiz Eren 1 Ekim 2003