cengiz,

 

  • Abuzer Kadayıf

    Oynayanlar: Metin Akpınar, Talat Bulut, Özlem Savaş

    Bu filmi gördüğüme hiç memnun olmadım ve çevirenlere de teşekkür etmiyorum, tabii oynayanlara da, Talat Bulut haricinde.


    :brahim Tatlıses Abuzer Kadayıf

    İbrahim Tatlıses’in hayatının anlatıldığı söylenen film, biraz dikkat edildiğinde ‘Aydaki Adam’ (Man in the Moon) filminden çalınmış çatısıyla gözönüne geliyor. O filmde de Jim Carrey ayrı iki karakteri canlandırıyordu ve sonunda birini kendi isteğiyle öldürüyordu. Bu açıdan benzerlikler oldukça fazla.

    Profesör ve Abuzer

    Bu çatı üzerine kurulmuş olan filmde Metin Akpınar bu rolü üstlenmiş, profesör ve Abuzer rolünü birlikte okuyor. Vücudundaki ve yüzündeki içkinin yarattığı deformasyonlar Profesör rolünün nasıl görünmesine sebep oluyor, siz söyleyin . Kimbilir belki bilerek bu şekilde oynatılmıştır,son zamanlarda profesörlere yapılan saldırılar gözüne alınırsa ve depremci profesörlerin de halka yaptıkları incelenirse. Profesörlerin Hülya Avşar’a tepki göstermek yerine bu filme tepki göstermeleri gerek diye düşünüyorum.

     

    Çocuklara yardım amacıyla Abuzer rolüne bürünen profesör, Abuzer rolünü daha iyi oynuyor ki, bu da Metin Akpınar’ın Abuzer’e benzeyen kişilerle daha fazla arkadaş olduğunu gösteriyor, gerçek hayatında. Çocuklar için yapacağı sığınma evini yapmaya kalkan profesör, mafya, medya, politikacı, seyirci sarmalındaki hareketlerini gayet güzel organize ediyor, gelen bütün önermeleri kolaylıkla kabul ediyor ve sonra kendi hayatına ve sevgilisine dönüyorsa da, özel hayatı çıkmaza giriyor sevgilisi ile görüşemediği için. Böylece devam eden filmde olaylar, kesikli olarak sahnelerle birbirine bağlanmaya çalışılıyor.

    Abuzer Kadayıf’ın bu role ne kadar zamandır devam ettiğini de bilmiyoruz. Başlangıcında ilişkisi olan kadına meşhur olduktan sonra yüz vermeyen Abuzer’in bu işi uzun zamandır yaptığını a öğreniyoruz farkında olmadan. Belki araştırma görevlisi, belki yardımcı doçent, belki de doçent iken bu seçimi yapmıştı ama bu konuda bilgi verilmiyor. Mafya ile girdiği ilişkilerinde ödenen paralar ile ekranda ifade edilenler arasındaki farkların olması filmi çevirenlere, gerçeği anlatıyoruz diye bir tatmin duygusu da veriyordur zannediyorum.

    Kendi  Hayatını Yaşamak

    Abuzer rolünü bırakıp, kendi hayatına dönmek isteyen profesör bu seçimle başbaşa kaldığında, Abuzerliği bırakamıyor, ödenecek senetleri, kazanacağı paraları olduğu ve Talat Bulut’un önermeleriyle Abuzer Kadayıf olmaya devam ediyor.

    Bu sonuç film içinde verilmek istenen bir mesaj mı ama bizi sarsıyor ve hepimizi belki de farkında olmadan Abuzer olmaya itiyor. Bir profesör bile buna karşı koyamıyorsa, gencecik çocuklar ne yapsın. Abuzer olmak isteyenler Abuzer olabilirler ama bu film bizi açıkça Abuzer olmaya ikna etmek istiyor. Bu, filmin gerçek mesajı mıdır? Bunu çevirenlere sormak gerekiyor. Doğru kurgu Aydaki adam’da oynanan iki karakter olabilirdi. Örneğin Metin Akpınar hem kendini, hem de Abuzer Kadayıf’ı oynayabilirdi ama bunun mümkün olması ortaya çıkacak farkların fazla olmamasından dolayı mümkün değil.

    Talat Bulut ve Özlem Savaş

    Bu filme gidebilirsiniz ama gittiğiniz zaman Talat Bulut’u seyretmeye gidin, mükemmel oynuyor ve filmin seyredilebilmesini sağlıyor. Yönetmenlerin biraz daha dikkatli olması, Türk Toplumu anlamaz düşüncelerinden uzaklaşarak, kendi keyifleri ve para kazanmak için film çekmeleri gerekiyor. Eğer kendi kaynakları yeterli ise, zaten filmde doğru mesajlar aktarılacaktır. Bir de hep aklıma sorma gereken şu soru geliyor. Türk yönetmenler neden korku filmi çeviremezler?

    Özlem Savaş ise bu filmdeki rölü daha sonra bir müddet hayatında aynen yaşanmış ve daha sonra kendi yolunu bularak kendi hayatını yönetmeye başlamıştır.

    Son olarak bu filme İbrahim Tatlıses hiç kızmamalı, hatta teşekkür etmeli, çünkü kendi yaptıklarının daha doğru olduğunu, bu film ona da anlatıyor.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

  • Animal Farm George Orwell

    Animal Farm

    Animal Farm George Orwell'in aynı adlı masalından senaryolaştırılmış bir çizgi film.


    Hayvanlar Alemi ile Düzeni Anlatmak

    Hayvanlar aleminin bir çiftlikteki başkaldırışını anlatan filmde iktidar mücadelesinin ne boyutlara ulaşabildiğini gösteriyor. Domuzların başlattığı ve  iktidarı ele geçirdiği anlatılan filmde değişen bir şey olmadığını, seçkinler ve çalışanlar arasındaki bağlantılar, köpeklerin bağlılıkları, diğer hayvan davranışları, biraz da seyirciyi taciz edecek şekilde sorgulanıyor.  İktidar, güç, ticaret, işbirlikleri ve savaşlar. Animal Farm'da hepsi var. Çağı ve zamanı anlamak için güzel bir örnek.Tabii bir de ihtiyar domuz. Seyretmenizi tavsiye ederim.

     

    Türkçe Altyazılı olarak izleyebilirsiniz.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     İlgili Linkler: Lions For Lambs Robert Redford Meryl Streep Silence Martin Scorsese\'s film Metropolis FRitz Lang filmi American Dream Film (yetişkinler için) Zoraki Kral King\'s Speech Oscar\'lı bir Film

     

  • Bernardo Bertolucci Conformist

    conformist Bernardo bertolucci jean louis trigtignantKONFORMİST Filmi

     Bernardo Bertolucci'in Conformist filmi, çoğu ülkede olduğu gibi, bizim ülkemizde de yaşananları açıklıyor.  Gücün "Manyetik etksi" nin anlatıdığı film, buna kapılanların yaşadığı savrulmaları da, duyguları ve çevresel koşulları evrensel bir dille izleyicilerine aktarıyor.  Bugünü anlamak için seyretmek gerek. Yazının devamını tıklayarak filmi izleyebilirsiniz.


     Filmde değişen şartlara uyum sağlamaya çalışan insanların, kendi değerelerinden nasıl uzaklaştığını ve değersizleştiğini de görüyoruz.

     Conformist

     Conformist kavramı konforuna düşkün anlamında değil, gücün etkisine giren kişiler için kullanılmaktadır.  Seyredebilirsiniz.

     

    Cast
    Jean-Louis Trintignant ...
    Marcello Clerici (as Jean Louis Trintignant)
    Stefania Sandrelli ...
    Gastone Moschin ...
    Enzo Tarascio ...
    Fosco Giachetti ...
    Il colonnello
    José Quaglio ...
    Yvonne Sanson ...
    Milly ...
    Madre di Marcello
    Antonio Maestri ...
    Alessandro Haber ...
    Cieco ubriaco
    Luciano Rossi    
    Massimo Sarchielli ...
    Cieco
    Pierangelo Civera ...
    Franz
    Giuseppe Addobbati ...
    Padre di Marcello
    Christian Aligny ...
    Raoul (as Cristian Alegny)

    Bugüne baktığımızda insanların gücün manyetik etkisine kapılarak metamorfoza uğramalarını ve daha sonra da buna  nasıl kendilerini inandırdıklarını görüyoruz.

    Film hakkındaki yorumlarınızı yazabilirsiniz.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     Linkler

    Mutluluk Çizgi Film by Steve Cutts Happimess Metropolis FRitz Lang filmi 2001 A Space Odyssey Sırları Midnigth İn Paris Pariste Gece Yarısı Woody Allen Filmi

     

     

     

  • Biliç ve Nefret Söylemi

    slaven biliç, beşiktaş teknik direktörü, Biliç,  Beşiktaş'ın teknik direktörü. NLP Teknikleri açısından bakıldığında, ortaya çıkan sonuçlar üzücü.

     

  • Defne Joy Foster ve Köşe yazarları, yazdıkları ve Kishileaks

    Defne Joy Foster ve köşe yazarları

    Defne Joy Foster

    Defne Joy Foster öldü. Kaderi biraz Charles Foster Kane'e benzedi. İkisi de yalnızdı ve CFK ölürken “Rosebud” demişti. Defne Joy Foster'in ne dediğini bilmiyoruz. Belki çocuğuna ölümü göstermemek için başka bir eve gitmiş bile olabilir. Ancak burada inceleyeceğimiz Defne Joy Foster değil onun ölümü hakkında yazılanlar. Hemen hemen her köşe yazarı onun hakkında birşeyler yazdı. Yazdıkları Defne Joy Foster ile ilgili görünse de kendilerini anlatıyorlarlardı. Çoğunlukla. Defne Joy sadece bunun için kullanılan bir araçtı. Ayşe Arman'ın yazdıkları hariç. Onun mesajı içinde de her an ölebiliriz mesajı ölümü kolaylaştırıyor olabilir. Okuyacağınız yazı, bu anlamda ilginç sonuçlar ortaya çıkaracaktır, sizin için de.

     

  • Değişim Mesajları : Ameliyat Sonrası Davranışlar

    ameliyat, narkoz, cahide erenAmeliyat Narkoz Anestezi

    Ameliyatlar insan hayatında önemli bir yer tutuyor. İyileşmek ve sorunun ortadan kaldırılması için yaşanan süreçler. 


    Çoğu kişinin hayatında ameliyatlar önemli yer tutuyor. Çocuk yaştaki ameliyatlar kişileri daha çok etkileyebilir. Basit görünen bir ameliyat veya karmaşık süreçleri içeren bir ameliyat. Bugün çok gelişmiş tekniklerle bu ameliyatlar yapılıyor. Türkiye'deki doktorlar ve operatör doktorlar gelişmiş durumda. "Beni Türk doktorlarına emanet ediniz" diyen Mustafa Kemal amacına ulaşmış durumda.

    Daha önceleri ameliyat ve tedavi için yurt dışına giden insan sayısı çok fazla iken bugün çok sayıda yabancının ülkeye geldiğini biliyoruz. Bu konuyu ben o kadar bilmiyorum ama bildiğim ameliyatların insanın zihinsel süreçlerini nasıl etkilediği.

    Ameliyat Sonrası Değişim

    Anestezi uygulanarak yapılan ameliyatların sonrasında kişinin farkında olmadığı değişimleri yaşaması mümkündür, diyebiliriz.

    Görüştüğüm kişilerde gördüğüm temel noktalardan bir tanesi bazı kişilerde önemli derecede etki ettiği. Bu bir değişim ortaya çıkarabiliyor. Bir doğum, basit ya da karmaşık bir ameliyat olsun kişinin hayatını etkileyecektir.

    Ameliyat sonrasında hayat eskisi gibi olmayacaktır. Çok daha iyi olsa da eskisi gibi olmayacaktır.

    Anestezi Uzmanları

    Bir de kişinin aldığı anestezinin etkileri de olacaktır. 22 Ağustos 2009 tarihinde Banu Duran Vatan Gazetesinde bir röportaj yayınladı. Uzmanları verdiği görüşlerden anlaşıldığına göre bazı doktorlar anestezinin etkileyebileceğini söylerken, bazıları bir etki olmayacağını ifade ediyor.

    Prof. Dr Bingür Sönmez "Açık kalp ameliyatlarından sonra hastalarımızda ciddi bir depresif bir dönem yaşıyoruz"

    Serap Tekin "Genelde Ameliyatın uzun sürmesi, ölüm korkusu, hastalığa bağlı korkular ve depresyon sonucu hastada bir takım farklılıklar olabiliyor"

    Dr. Tevfik Cireli" Anestezi sırasında beyin faaliyetleri aşağı yukarı sıfırlanıyor. Nasıl ki alkol alan insanların davranışları değişiklik gösteriyorsa (kimi hüzünleniyor, kimi neşeleniyor vb.) hastaların narkoz sonrasındaki ruh durumları da değişiyor."

    Dr. Azmi Hamzaoğlu"Anestezi alan hastanın kişiliğinde değişiklik olmaz."

    Prof.Dr. Süleyman Özyalçın "Keşke narkoz alınca karakterler değişse... Toplum daha aydın ve uyanık olurdu. Etkisi olsa gelene gidene narkoz vermek lazım."

    Narkoz'un etkisi ortadan kalkarken ameliyat sonrası tepkiler, youtube videolarında kolaylıkla bulunabilir. Bazısı olmadık şeylere gülerken, bazısı aağlıyor, bazısı küfrediyor, bazısı da hiç tepki göstermeden kendine geliyor.

    Görüldüğü gibi bu konulardaki görüşler farklı. Anestezi altında kişinin farkındalığı tamamen ortadan kalkacaktır. İşte bu durum zihinsel olarak etkileri ortaya çıkarabilir.

    Yaşadığınız Tecrübeler

    Burada önemli noktalardan biri kişinin geçmişte yaşadığı tecrübeler. Geçmişte yaşadığı büyün tecrübeler içinde çok sayıda üzerini kapattığı, hatırlamamaya çalıştığı tecrübelerde dahil, yaşanan duygular yüzeye taşınmaya başlayacaktır. buna zihinsel olarak kapakların açılması diyoruz.

    Burada çok sayıda kötü tecrübe var ise, kişi kendine gelirken kendisini kötü hissedecek ve hayatı eskisi gibi olmayacaktır. Çok tepki gösteremeyen biri ise tepki gösterir hale, ya da tepki gösteren biri ise tepkisiz hale gelebilecektir.

    Uzmanların da söylediği gibi bazı kişilerde bu durum ortaya çıkabilir. Eğer davranışlarda değişiklik var ise genel olarak bir değişim ihtiyacının göstergesi sayılabilir.Bu yüzden yaşadığınız veya yakınınızın yaşadığı bir ameliyat sonrasında davranışlarında değişiklik görüyorsanız, değişim zamanı gelmiş demektir. 

    Ameliyat Sonrası Aşk

    Bir başka gözleme ait sonuçları şöyle ifade edebilirim. Ameliyat sonrasında farkındalık yeniden devreye girerken, kişinin yanında kim varsa ona olması gerekenden fazla bağlanabilir. Yalnız ve zengin kişiler  yaşadıkları ameliyatlar sonrasında hemşirelerine aşık olup evlenebilirler. Buna ait birkaç örnek biliyorum.

    Gözlemler ve Değişim

    Yukarıdaki yazılanlar, tabii ki bilimsel olan veriler değildir. Bu konuda yapılmış bir doktora tezi var var mı? bilmiyorum. Ancak ameliyat sonrasında yaklaşık 6 ay ile 1 yıl arasında hasta bu açıdan ve  çevresel koşullarla birlikte takip edilebilirse, sonuçlar görülebilir ve bu bir doktora tezi olarak tıp dünyasında sunulabilir.

    Anlaşılması gereken ortaya çıkan ameliyat sonrası davranışlarda veya söylemlerde olan değişikler, bir değişim mesajı olarak algılanmalıdır. Bu konuda kendinizin ya da yakınlarınızın yaşadığınız tecrüebeler varsa bana yazabilirsiniz.

    Her zaman olduğu gibi karar yine sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı Ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Bu yazı Posta Gazetesi bölge ekleri NLP ile Hayatın yönetimi Sende köşelerinde yayınlanmıştır. NLP seminerleri için de aktarılan NLP bilgi ve tekniklerinin okuyuculara aktarılmasını sağlamaya çalışmaktadır.

     

     

     

  • Değişim Mesajları: Uçak Korkusu

    Uçak Korkusu, Uçuş KorkusuUçak Korkusu

    Uçak çağımızda kullanılan en hızlı ve emniyetli ulaşım araçlarından biri. Bir şehirden bir şehire, bir ülkeden başka ülkeye kolaylıkla ve kısa zamanda gidebilirsiniz.


    Seyahat Güzeldir

    Bilet alıp, check-in yaptıktan sonra kapıda bekler ve büyük hava alanlarında otobüsle gidip sizi istediğini yere götürecek uçağa binersiniz. Kapıda hostesler ve kaptan sizi karşılar. Sonra da yerinize oturursunuz. Emniyet kemerinizi bağlarsınız. Anonslar yapılır ve uçak pistte taksi pozisyonuna geçer. Pistin başında durur ve kalkış izni verildiğinde motorlar tam güçle çalışır ve koltuğunuza yapışır gibi hissedersiniz. Önce ön tekerlek yerden kalkar sonra da uçak pistten ayrılır. Tırmanışa geçerken rotaya geçilirken hafif düşüşler ve dönüşler hissedilir. Uçak yola devam eder. Bir müddet sonra motorların sesi azalır. Sonra da iniş anosları yapılır. Böylece uçak gideceğiniz şehrin havalimanına iner. Bazen 45 dakika, bazen bir saat, bazen 10 saat uçuyor olabilirsiniz, gideceğiniz yere ulaşmak için.

    Bazı insanların uçak içinde çok tedirgin olduğunu görürsünüz. Bazıları ise ilaç ya da içki alarak uçağa binebilirler. Bazıları da hiç binemezler, uçağa. Buna uçuş korkusu veya uçak korkusu adı verilir.

    Uçak Korkusu ve NLP

    Aslında uçak korkusu olarak görünen şey, buzdağının ucudur, kişiyi uçaktan uzak tutmaya çalışan bir mekanizma da sayılabilir. Zira kişi başka yerlerde değil de uçakta veya uçağa binmeyi düşündüğünde bu korkuyu yaşamaya başlamakta, şiddetine göre ya zorla binmekte, ya da hiç binememektedir, uçağa.

    Daha önce de yazdığımız gibi, korkular biz kendimizi koruyamadığımızda bizi koruyan mekanizmalardır, diyebiliriz. Aynı zamanda korkular korktuğumuz oranda gerçekleşebilir. Ne kadar çok korkuyorsak, o kadar tehlike var demektir.

    Bir çok kişi uçağa korku duymadan binerken, bir şey olur, önce korkmaya ve sonra binememeye başlar. Mutlaka bir şey yaşanmiş ve zihinsel süreçlerde ortaya çıkan durum bu bu korkuyu yaşanır hale getirmiştir.

    İki temel korkumuz farkında olmadan uçakta tetiklenmektedir. Motorun aşırı gürültüsü ve uçağın kalkışta sallanması.

    Kişinin geçmişte yaşadığı ve üzerini kapattığı tecrübeler bir şekilde açılabilir.

    NLP ve Zihinsel Süreçler

    Bu açılma bir ameliyat ya da doğumda sonrasında açılabildiği gibi, uçakta yaşanan büyük bir türbülansta, bir yakın vefatından veya trafik kazasından sonra açılabilir. Son dönemde yaşadıklarımız, Suruç ve Ankara'daki patlamalar, uçak düşürülmesi ve benzeri olaylar da bu etkiyi sağlayabilir. Geçmişte yaşanan tecrübelerin kapakları açıldığında yaşanan kötü tecrübelerin sayısı fazla ise, kişi kendisini çok kötü hissedecektir. İşte bu açılma uçakta da tekrarlanıyorsa, kişi kendisini uçakta da çok kötü hissetmeye başlar ve uçağa binmekten uzak durmaya çalışır.

    Uçak korkusu ortaya çıktığında anlaşılması gereken en önemli nokta şu olmalıdır. Hayatın geçmiş modelde yönetilemediği ve değişim ihtiyacının ortaya çıktığı. Değişim gerçekleşmediği takdirde uçak korkusu giderek artacaktır hatta başka korkulara evrilecektir. Genellikle yaşadığı dünyayı çok iyi kontrol ettiğini düşünen zeki insanlarda ortaya çıkma ihtimali büyüktür.

    Uçak Korkusu değişim için önemli bir mesaj sayılmalıdır. Genel olarak bakıldığında başkalarını, işini, başarısını, kariyerini olması gerekenden fazla önemsemekte ve kişi kendisini bir türlü merkeze koyamamaktadır. Hayat bu şekilde yürütülmeye devam ettiğinde, farkında olmadan kişi kendisi için bir şey yapamamakta, ama başkaları ve işi için önemli kararları alırken, kendisi için hiçbir karar verememektedir.

    Örnek olarak şu verilebilir. Bir anne, kendisi seyahat için uçağa binmeyi düşündüğünde uçak korkusu hissettiği için istediği seyahati yapamadığı halde, çocuğunun sağlığında bir sorun ortaya çıktığında hiç korkmadan uçağa binip seyahat edebilir.

    Değişim Zamanı ve Zihinsel Detoks

    Yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı uçak korkunuz veya uçuş korkunuz var ise, değişim zamanı gelmişte geçiyor demektir. Kendi kararlarınızla kendiniz için birşeyler yapmaya başlamanız önemli değişim noktası sayılabilir. Geçmişte yaşadığınız tecrübelerin duygusal etkilerinden kurtulmanız da çok önemli. Bu şekilde zihninizin temiz olması ise, sorunun bütünüyle ortadan kalkmasını ve değişimin gerçekleşmesini sağlayacaktır.

    Değişim kararını ise sadece siz verebilirsiniz. Karar Sizin

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni.

    Facebook.com/cengiz.eren
    twitter.com/cengiz_eren

    Posta Gazetesi Bölge Eklerinde NLP ile Hayatın Yönetimi Sende köşelerinde yayınlanmıştır.

    Not: Uçak korkusu zihinsel detoks programı ile kolaylıkla ortadan kaldırılabilir..

    İlgili Linkler:

     

  • Devşirme Posta NLP

    fetullah gülen devşirme

    El Condor Pasa

    Zarzuela isimli tiyatro eserinin müziğidir, El Condor Pasa. Özgürlüğün şarkısı olmuştur, Peru'da ve Peru milli değeri olduğu 2004 yılında kabul edilmiştir. Bu şarkı ingilizce sözlerle Bridge Over Troubled Water isimli albümünde Simon ve Garfunkel tarafından seslendirilir. Adı “If I could” 'dur ve albüm Amerika müzik listelerinde 152 hafta birinci sırada yer alarak rekor kırar.

    Sarkı içinde yazılan “I'd rather be a hammer than a nail” ( çivi olmak yerine çekiç olmak isterdim) sözleri bu anlamda önemli. Çivi yerine çekiç olmak daha iyi görünüyorsa da, çekicin kimin elinde olacağı hiç aklımıza gelmeyecektir, bu şarkıyı dinlerken.


    Devşirme

    Son darbe teşebbüsünü yapanlar çivi ise, çekiç kim ve çekiç kimin elinde. Zeki ve gelir seviyesi düşük ailelerin çocuklarının ele alınıp, onların yetiştirilmesi ve bir yerlere köstebek olarak yerleştirilmesi ve sonra da bunların kullanılması. Devşirilmiş çocuklar büyüdüklerinde kendisine bu fırsatları sağlayan kişiye/kişilere bağlılık duymaya devam edecek, ne söylenirse yapmaya devam edeceklerdir.

    Darbe teşebbüsünü yapan bu kişilerin uzun yıllardır kendilerini gizleyen insanlar olduğunu görüyoruz. Devşirilmiş ve kendilerini gizlemiş kişiler. Ve bunlar bir gün ortaya çıktılar darbe teşebbüsü ile, insanların üzerine ateş saçtılar, yüzlerce kişi şehit oldu ve yaralandı. İnançları içinde insan değeri olmadığı anlaşılıyor. Kendi insanının üzerine ateş açmak, kendi insanını düşman gibi görmek anlaşılır gibi değil. İnsan sevgilerinin olmadığı anlaşılıyor.

    Fetullah Gülen ve Beddua Konuşması

    Hocası Said'i Nursi VAN'da yaşamışken, kendisi PennsilVANia'da yaşayan Fethullah Gülen ise, meşhur Beddua konuşmasında olacaklara ait mesajları veriyordu. Şöyle diyordu.

    “Dinin Ruhuna aykırı birşeyler yapmışlarsa,

    Yaptıkları şey Kuran'ın temel disiplinlerine aykırı ise,

    Sünneti Sahiya'ya aykırıysa,

    İslamın hukukuna aykırıysa,

    Modern hukuka aykırıysa,

    Demokratik telakkilere aykırıysa,

    Allahbizi de onları da yerlerin dibine batırsın.

    Evlerine ateş salsın,

    Yuvalarını başlarına yıksın,

    Ama öyle değilse hırsızı görmeden hırsızı yakalıyanın üzerine gidenler,

    Cinayeti görmeyipte masum adamlara cürem atmak süretiyle onları karalamaya çalışanlar,

    Allah onların evlerine ateşler salsın,

    Yuvalarını yıksın,

    Birliklerini bozsun,

    Duygularını sinelerinde bıraksın,

    Önlerini kessin,

    Birşey olmaya imkan vermesin,”

    Burada Din, Kuran, Sünneti Sahiha, İslam Hukuku, Modern Hukuk, Demokratik Telakkiler tanımları Fetullah Gülen'in zihnindeki hiyerarşiyi göstermektedir. Din'in Kuran'dan önce gelmesi de önemli bir gariplik sayılabilir.

    15 Temmuz

    Aslında bu konuşmasında 15 Temmuz kalkışmasında neler yapılacağına dair mesajları verdiğini anlıyoruz. Bir çok yere ateşler yağdı, insanlar öldü, yaralandı, düzenleri bozuldu. Bu hareketlenme sessiz Türk insanının sahaya inmesiyle önlendi. Bence en önemli değişim bu. Türk insanı kendisine, bizler de Türk insanına güvendiğimizde sorunlar kolaylıkla hallolacaktır.

    Buradan anlaşılan şey herhangi bir şeyi kendinizden daha fazla önemsiyorsanız sorun yaşarsınız. Ayrıca Ne çekiç, ne çivi olmaya da gerek yok. Kendiniz gibi olmak en önemlisi. Tabii Karar her zamanki gibi sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     

     

     

  • Doğan Cüceloğlu Ölümle Değişim Hıncal Uluç ve Yorumlar

    ahmet hincal

    Hıncal Uluç Doğan Cüceloğlu

    Hıncal Uluç köşesinde yazılan yazı ders verir nitelikte. Ama alınması gereken ders, düşündüğünüz ders değil.  Yazıyı okuduğunuzda daha detaylı olarak anlamanız sağlanacaktır. Hıncal Uluç sarsıcı yazılar yazar,  herkesi sarsmaya çalışır.  Sebebini yazının sonundaki Hıncal Defne ve Deprem linkinden okuyabilirsiniz.


    Doğan Cüceloğlu'nun Anlattıkları

    Ölümü düşünmeden yaşamak güzel de.. Ünlü anekdottur..
    - Yaşamınızın son saati olduğunu bilseniz, kimi arardınız?..
    - ??????
    - Peki ne duruyorsunuz o zaman?..

    Zeynep Saçkırk

    Zeynep Saçkırk'ın yolladığı satırları okurken aklıma geldi birden.. Zeynep kendi notlarını mı yollamış, internetten mi derlemiş, ya da Cüceloğlu'nun kitaplarından da nakletmiş, bilmiyorum.. Ama önemli..Ölümle çok iç içe yaşadığım bu günlerde, yaşamı nasıl durmadan, nasıl anlamsızca ertelediğimizi bir daha düşündüm.. Sonra dedim ki..

    "Bu Cüceloğlu'nu mümkün olduğu kadar fazla insan okumalı.. İşin bana düşen kısmı, bana gönderilen notu, size nakletmek..

    Hıncal Uluç'un yazısı böyle başlıyordu. Bir pazar sabahı bir gazete köşesinde bu yazıyı görmek gerçekten üzücü. Zira pazar günleri sabahı insanlar için keyif aldıkları bir zaman. Uzun kahvaltı, yavaş dokunuşlar ve sohbet, televizyonda br kovboy filmi seyretmek ve Hıncal Uluç'un yazısı. Yazının devamında ise Doğan Cüceloğlu'nun bir seminerde anlattıkları. Bunları okuduğunuzda ayarınızın ve keyfinizin bozulması sonucunu ortaya çıkarabilir, pazar günü sabahı.

    Doğan Cüceloğlu'nu tanıyoruz. Kişisel gelişimin Türkiye'deki öncülerinden biri. Aşağıda anlattıkları ise artık Kişisel Gelişiminden vazgeçip bir tarikat şeyhinin söylediklerine yakın şeyler söylemeye başlaması artık yaşlandığını ve ölümü düşünmeye başladığını gösteriyor. Daha öncesinde tavır koymak ve hayır demek konusunda hiçbir şey söyleyemeyen Doğan Cüceloğlu şimdi ise kişilere ölümü düşündürterek bilgi aktardığı kişilerin daha kolay yönetilmesini da sağlamaya çalışıyor. Bu anlamda kendisine Yaşam koçu yerine Öbür Dünya koçu diyebiliriz.

    Peki, Hıncal Uluç bu yazıyı neden köşesine almıştır. Bunu almasının nedeni kendisinin de ölümü düşünmeye başlaması olabilir ya da insanlara ölümü düşündürterek tavır koymalarını engellemeye çalışması olabilir. Ancak kendisi için şanssızlık olduğunu söyleyebiliriz.

    Katılımcılarla Konuşma

    Doğan Cüceloğlu'nun konuşmasını aşağıdaki şekilde vermiş Hıncal Uluç. Yazının altına da bir yorum eklememiş.

    Doğan Cüceloğlu'nun eğitimindeki katılımcılarla bir konuşmasından:

    Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı? 

    Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok. 

    Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?

    Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.

    Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

    Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...

    Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

    Katılımcılar: Hayır

    Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?

    Bir katılımcı: Var. 

    Cüceloğlu: Yarın?

    Bir katılımcı: Evet. 

    Cüceloğlu: 30 yıl sonra?

    Bir katılımcı: Olabilir. 

    Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?

    Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.
    Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti? 

    Bir katılımcı: Yoktur Hocam. 

    Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?

    Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.

    Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek? 

    Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

    Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam. 

    Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?

    Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

    Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

    Ölümle Değişim ve Tarikat Şeyhleri

    Bu yazılanları okuduğunuzda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Herhalde katılımcılarla aynı duyguları yaşayıp kendinizi rahatsız hissetmenizin normal olduğunu söylenebilir. Ancak anlatılanların ortaya çıkaracağı sonuç Doğan Cüceloğlu'nun anlattıklarından çok uzak noktalara ulaşacaktır. Böylece kişiler kendilerini kötü hissedecekler, evde bıraktıklarının her an öleceklerini düşünecekler, tavır koymaları veya hayır demeleri gereken yerde "ölebilir" diye düşünerek tepki göstermekten vazgeçeceklerdir. Dahası her an ölebilirim diye düşünmeye başlayıp büyük ölçüde pasifleşmeye başlayıp bir müddet sonra ölüm korkusu duymaktan ötürü hiçbir şey yapamaz hale gelecekledir.

    Bunun adına kötünün kötü ile tedavi edilmeye çalışılması diyebiliriz. Kötünün kötü ile tedavisi olmaz, olursa bile sonuç daha kötü olacaktır, normal olarak. Kanser hastalığını yaşayan birine daha kötü bir hastalığı örnek vererek onu rahatlatmaya çalışmanın hiçbir yararı olmadığı gibi onun söylenen hastalığı da düşünmeye başlaması sağlanacak ve o hastalığın da kendisinde çıkma ihtimali ortaya çıkacaktır. Bir tarikat şeyhinin söyleminin bir psikoloji profesörünün dilinden aktarılması bana oldulça ilginç gelmektedir. Çok sayıda kardeşini kaybeden kişinin, belki de kardeşleri için yapamadıklarını da sorgulaması anlamına gelebilir, bu  anlatım modeli. 

    Bütün bunlar Doğan Cüceloğlu'ndaki gelişim sürecin sona erdiğini anlatmaktadır. Bu noktadan itibaren ne kendisine ve nede başkalarına katkıda bulunması zor hale gelecektir. Bir seminerinden sonra sorulan bir soruya vermesi gereken cevap yerine anlattığı hikaya dikkate değer.

    Doğan Cüceloğlu'na bir  seminer sonrasında bir kişi şu soruyu sorar. "Doğan Bey, neden 6 ay Türkiye'de 6 ay Amerika'da yaşıyorsunuz? Türkiye'de neden sürekli yaşamıyorsunuz?" Doğan Cüceloğlu "ben cevap yerine size bir hikaye anlatayım" der ve anlatmaya başlar.

    "Köyde yaşayan uyuz bir köpeğe hiç kimse bakmaz ve köpeğin de uyuzu giderek artarmış. Köpeğe hiç kimse de dikkat etmezmiş. Bir gün bu köye bir Amerika'lı aile gelir, yerleşir. Yerleştikten sonra uyuz köpeği görürler ve bakmaya başlarlar. Günler geçtikçe köpeğin uyuzları kaybolur, tüyleri parlar, normal kilosuna kavuşur. Köpek güzelleşmektedir ve köylüler de köpeğin ne kadar güzel bir köpek olduğunu anlarlar.

    Amerika'lı aile köyden ayrılacaklardır ve köpeği de birlikte götürmek isterler. Fakat köylüler güzelleşen köpeğin götürülmesine izin vermezler. Amerikalı aile köyü terkeder ve köpek kalır. Bir kaç ay sonra köpek zayıf, uyuz ve yaralı haline geri döner. Doğan Cüceloğlu kendisini dinleyen bir kaç kişiye bakar ve "İşte ben bu yüzden Türkiye'de sürekli yaşamak istemiyorum" der."

    Kendisi için böyle bir metaforik hikaye anlatabilen bir kişisel gelişimcinin Türkiye'de sürekli yaşamaya başladıktan sonra yukarıdaki ölümlü cümleleri dinleyenlerine söylemesi çok da anormal değil. Daha fazla da bir yorum yapmanın gereksiz olduğunu düşinüyorum.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

     

  • Dolores O'Riordan Cranberries ve Çocuk Tacizi

    Dolores O'RiordanYaşananlar ve Sonuçları

    Dolores O'Riordan ünlü İrlandalı topluluk solisti 46 yaşında vefat ettiği haberi hepimizi şaşırttı.  Yaşadığı olayları anlattığı 2003 yılında verdiği röportajda çok önemli verileri aktarıyordu, kendi hayatı hakkında.  8 yaşından başlayan cinsel tacizin 4 yıl boyunca devam ettiğini öğreniyoruz.


    Çocuk Cinsel Tacizi

    Yıllar boyu devam eden tacizin çocuğun ilerideki hayatını etkileyeceğini biliyoruz.  Tacizin uzun yıllar devam etmesi ise çocuğun anne ve babası tarafından hiç korunmadığını biraz daha gösteriyor.

    Çocuk bunu ifade ettiğinde çocuğa inanmamak 2yok canım sen yanlış anlamışsındır' demek görülen örnekler arasında. Çocuğunu taciz ederken bir adamı yakalayan annenin eline bir odun alıp kendi kız çocuğunu dövmesi ve "dişi köpek kuyruk sallamazsa" diyerek dayağa devam etmesi görülebilen örneklerden.

    Dolores O'Riordan'ın anlattıkları bu açılardan önemli.

    'Kendimden nefret ediyordum'

    Ünlü şarkıcı, 2013 yılında verdiği bir röportajda çocukken cinsel tacize uğradığını, bu yüzden depresyona girdiğini anlatmıştı:

    "Anoreksiya oldum, depresyona girdim ve çöktüm. Neden kendimden nefret ettiğimi biliyordum. Neden kendimi kustuğumu biliyordum. Neden yok olmak istediğimi biliyordum."

    2011 yılında ise kanser olan babasının ölümünün ardından çocukluğunda kendisini taciz eden adamla babasının cenazesinde karşılaştığını aktarmıştı.

    Belfast Telegraph gazetesinden Barry Egan'a bu karşılaşmayla ilgili olarak şunları söyledi:

    "Babam ölmeden önce bir yıl boyunca onunla karşılaşacağıma dair kabuslar görüyordum. Cenazede tahmin ettiğim gibi ağlayarak geldi ve üzgün olduğunu söyledi. Babam daha yeni ölmüştü. Onu yıllardır görmemiştim ve sonra babamın cenazesinde gördüm. Onu yıllar boyunca hayatımda engellemiştim."

    Kaynak <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42699971>

    Yazılan ve Söylenen Şarkılar

    Yazdığı ve söylediği şarkılarda geçmişinden bir türlü kurtulamadığını da anlıyoruz. Zira geçmişte yaşanan tecrübeler ve oluşturduğu stratejiler hayatını etkilemesi devam edecektir. Yaşanamayan çocukluk, cinselliğin erken yaşta uyanması çocuğa yapılacak en büyük kötülüktür denebilir. Taciz eden kişi kadar, anne ve baba  da çocuğu korumamış olmaktan dolayı bu olaydan sorumlu sayılabilirler, kendileri çocuklarını taciz etmemiş olsalar bile.

    Dokunmak temel duyu organlarımızdan biri ve dokunma duygusu üzerinden yapılan kayıtlardan kurtulmak çok kolay değil. Bu bir taciz olduğu gibi, bir tokat, yenen bir dayak, vücudun bir yerin  yanması farkında olunmayan sonuçları ortaya çıkarabilir.

    Uzun süreli tacizlerde ise, zihinsel olarak yaşanan bölünme hayatın içinde yaşanmaya devam edecektir. Bir tarafın kötü olarak algıladığı, diğer tarafın ise karşı gelemediği durumlar kişiyi eşiğe taşıyacaktır.  Dolores O'Riordan da şarkı sözü yazarken ve sahnede şarkı söylerken bu durumdan daha doğrusu eşikten çıkmakta ve sahneden inince aynı durumu yaşamaya devam etmektedir.

    İçinden çıkaramadığı duyguları kendi tanımıyla anoreksiya ile çıkarmaya çalışmakta veya depresyonla kapatmaya çalışmaktadır.

    Birkaç yıl öncesinde intihar girişiminde bulunan sanatçı, hayata çocukları ile bağlandığını da anlatmaktadır.

    Zombie

    Şarkılarında yaşadıklarını üstü kapalı olarak anlatan sanatçının, kendisini taciz eden kişiden kaynaklanan otorite ile çatışması her zaman olmuştur diyebiliriz.  Bu yüzden polise tükürme eylemlerinde veya gücü kullanan insanlara karşı şarkılarında hep mesajlar bulunmaktadır.

    Söylediği şarkıda olduğu gibi yaşananlar birçok insanı zombie haline dönüştürmekte ve hiç bir şey hissedemez hale getirmektedir.

     

    Zombie ve Analyse şarkıları yaşadığı içsel duyguları anlatan önemli veriler iletmektedir.

    Analyse

     

    Belfast Telegraph gazetesine verdiği röportajında ünlü şarkıcı, "Hayatın para ve ünle ilgisi olmadığını anladım. Hepsi çöp. Sevgi en önemli şey" demişti.

    Kaynak <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42699971>

    Sevginin önemsenmesini ifade eden bu cümle ile Dolores O'Riordan'a veda ediyoruz.  Rest in Peace.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    İlgili Linkler:

     

  • Duygusal Kekemelik ve Sonuçları

    Duygusal KekemelikDuygusal Kekemelik

    Bilgi kavramlaştırılabilirse daha kolay anlaşılır ve sonra da kullanılır hale gelecektir. İçeriksiz Düşünme Modeli, Zihinsel Detoks, Eren Altıgeni, Farkındalık Hipnozu gibi ürettiğimiz kavramlardan sonra yeni bir kavramı daha ilginize ve bilginize sunuyoruz. Duygusal Kekemelik. İnsanın hayatını yaşarken karşılaştığı durumlarda, korunmasız ve savunmasız durumda yaşadığı olayların etkisinin ne olduğunu açıklamaya çalışan Duygusal Kekemelik kavramı söyleyemediklerinizin nedenini açıklayacaktır.

    Copyrigth:Duygusal Kekemelik adı ve  makalesi  tescil edilmiştir.  Herhangi  bir sitede, basılı veya görsel medyada izinsiz olarak kullanılamaz ve alıntılanamaz.

     

  • Elif Şafak Ayşe Arman Siyah Süt Röportaj incelemesi (Kishileaks)

    Ayse Arman Elif Şafak Siyah Süt RöportajıAyşe Arman Röportajları

    Ayşe Arman röportajları çok şey anlatır. Gerçekten de uzun yıllardır yaptığı röportajlar hep ses getirdi ve önemsendi. Kendisi doğru sorular sorarak ve ilerleyerek kişinin zihnindeki düşünceleri ortaya çıkarıyor. Elif Şafak'ı daha derinden  incelemek için Ayşe Arman'ın 2007 röportajını da bu araştırmaya dahil ettim. Ayşe Arman'da, Elif Şafak'ta hem Türk insanı ve hem de Türk kadını için çok önemli fenomenler.  Bu araştırmayı yazma nedenim ikisinin de çok önemli olması , hem kendileri ve hem de benzer duyguları yaşayan kişiler açısından da önemli olduğunu düşündüğümdendir.  Bu yüzden geçmişte yaptığı röportajlardan yola çıkarak onun hakkında kendisine de yararlı olabilecek bir yazı daha hazırlamaya karar verdim. Politics of Fiction konuşması ile ilgili olarak hazırladığım yazı sitede yayınlanıyor ve gerçekten yoğun olarak okunuyor.

     

  • Farkındaysanız Dışındasınız

    Cengiz Eren FarkındalıkFarkındaysanız, Dışındasınız..


    Bugünlerde çok konuşulan biri farkındalık. Farkında olalım, farkına varalım, farkına vardım, farkındayım, cümleleri çok söyleniyor. Bize önerilen blgiler içinde de farkındalık önemli görünüyor.

    Duyu Organları ile Korumak

    Farkındalık gerçekten iki süreç için çok önemli. Birincisi ve en önemlisi kendimizi koruma süreçleri için farkındalık gereklidir. Duyu organlarımızdan çok sayıda bilgi alıyoruz. Bu bilgiler görsel, işitsel, kokusal, dokunsal ve tatsal kanalarımızdan geliyor. Bir arabanın sesini duyduğumuzda dönüp bakıyoruz. Üzerimize doğru geliyorsa hemen kendimizi korumak için harekete geçiyor ve koruyoruz.

    Öğrenme Süreçleri

    Farkındalık sürecinin gerekli olduğu ikinci süreç ise. Öğrenme süreçleri. Yeni bir şeyi farkında olarak öğrenmeye çalışıyoruz. Daha sonra da bu bilgiyi düşünmeden kullanabiliyoruz. Bisiklete ilk bindiğiniz zamanları düşünün. Öğrendiğinizde bisiklete binmeyi bilip bilmediğinizi düşünmeden, nereye gideceğinize, ne kadar süre bisiklete bineceğinize ve nereden döneceğinize karar veriyorsunuz.

    Bisiklete binmek bu anlamda önemli. Zira insanın kendi gücü ile hareket edebildiği ender araçlardan biri, bisiklet. O yüzden çocukların bisiklete binmeyi küçük yaşta öğrenmesi çok önemli. Bilmiyorsanız, siz de hemen bisiklete binmeyi öğrenirseniz iyi olur. Kendi kararları ile hareket edebilen çocuklar, bisiklete binerken zihinsel sınırlarını da öteleyebilirler. Bisikletle dünyayı dolaşanlar bile var.

    Hayatın her anında ortaya çıkacak farkındalık, kişiyi farkında olmadan hem çok yoracak ve hem de hayatı izleyen biri haline haline getirecektir. Bu daha sonra yazacağımız yazılardan birinin konusu. Eşikte kalmak.

    İnsan hayatında öğrendiğimiz bilgiler de önemli. Dış dünyadan, sözlü olarak, kitaplardan, internetten, sosyal medyadan çok sayıda bilgi alıyoruz. Bu bilgilere karşı da kendimizi korumamız önemli Öğrendiğimiz bilgiler fırsat ve seçeneklerimizi arttırıyorsa, bunları zihnimize almalı geri kalanlarını ise, başka kullanmak isteyenlere bırakmalıyız.

    Fırsat ve Seçeneklerin Arttırılması

    Örneğin ingilizce öğrenmek. İngilizce öğrendiğimizde iletişim kurabileceğimiz insanların sayısı artacaktır. Türkçe konuşurken iletişim kuracağımız insan sayısı, ingilince öğrendiğimizde, 75 milyondan 3.5 milyara çıkacaktır. Fırsat ve seçeneklerimiz artacaktır. Bisiklete bindiğimizde daha uzağa, araba kullanabildiğimizde çok daha uzaklara gitmemiz bizi geliştirecektir, kendi kararlarımızla olduğunda.

    Bu yüzden bize aktarılan bilgilerin yorumlanması önemli hale geliyor, kendimizi farkında olarak korumamız için. Öğrendiğimiz bilgileri kullanmamızda çok önemli. Bilgi davranışlarımıza aktarılmıyorsa, herhangi bir yararı olmayacaktır. Ben ingilizce biliyorum ama yabancılarla konuşmam diyen bir kişinin durumu gibi olabilir.

    Herhangi bir anınızın iyi ya da kötü olduğunun farkındaysanız, o anın dışına çıkmışsınız demektir.
    “Biz seninle ne kadar mutluyuz” cümlesini kurduğunuzda, kısa bir müddet sonra o içerikte, kötü hissedeceğiniz bir durumla karşılacaksınız demektir. “Bu dersten çok iyi not aldım” diyen öğrenci bir sonraki sınavda, istediği notu almakta zorlanacaktır.

    Düşünmeden

    Bir karar verdikten sonra düşünmeden yaşamaya başladığınızda istediklerinizin gerçekleşmesi kolaylaşabilir. Farkındalık, sorgulamaları, sorgulamalarda sürecin tamamlanmasını engeller. 1-0 öne geçtiğinde “şampiyon olduk” diye düşünen futbolcular, bir gol yediklerinde telaşlanıp bir gol daha atamaz ve şampiyonluğu başkalarına kaptırabilirler. Buna ait örnekleri hatırlıyor olabilirsiniz.
    Böylece şunu özet olarak söyleyebiliriz. Yeni bir şey öğrenirken ya da yeni bir durumlar karşılaşıp kendinizi korurken farkında olmanız önemli. Bunun dışındaki haller için “farkındaysanız, dışındasınız” diyebiliriz. Hayatın dışında kalmadan yaşamak, duyu organlarınızdan içeri mümkün olduğu kadar zengin bilgi girmesi yararlı olur. Bu da diğer bir yazının konusu.

    Buradaki bilgileri de yorumlamanız düşündüğünüzden daha önemli, her öğreneceğiniz yeni bilgiyi yorumlamanız gerektiği gibi.

    facebook/cengiz.eren
    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Kayıplar ve Zihinsel Surecler

    Pervane, Zihinsel SüreçlerTerör ve Kayıplar

    Son dönemde yaşadığımız olaylar ve en son yaşanan Ankara Tren garındaki olay ve çok sayıda insanımızın hayatını kaybetmesi ve yaralanması hepimizi üzdü ve üzmeye devam ediyor. Böyle bir katliamı planlamak, organize etmek ve gerçekleştirmek inanılır gibi değil. İçinde en küçük insan sevgisi olan bir kişi bunu yapamaz ama yapılıyor. Bunu engellemek için neler yapıldı, istihbarat hatası neler bu emniyet güçlerinin ve devletin sorunu. araştırmalardan bir sonuç ortaya çıkacağını düşünüyorum.


    Terör ve Şiddet

    Burada ilgileneceğimiz konu is,e şiddeti bu kadar yüksek olayların üzerimizde farkında olmadan yarattığı etkiler ve zihinsel süreçlerdeki sonuçları. İnsan hayatında kayıplar ve ölümler bizleri hep etkiliyor. Kaybettiklerimiz bizi çok etkilerden, toplumsal olaylardaki kayıplarımız bizi düşündüğümüzden çok daha fazla etkileyecektir.

    Gezi Parkı 17 Ağusto 11 Eylül

    Gezi Parkı'dan itibaren yaşamaya başladığımız baskılı ve kayıplarla dolu dönem, Suruç'ta yaşananlarla üst noktalara taşındı. Terörün yeniden başlaması ile biraz daha artan etkiler, Ankara Katliamı ile çok farklı bir noktaya geldi. Şimdi toplumda yaşayan herkes farkında olmadığı acı hissettiği, çaresizleştiğini düşündüğü, ne yapması gerektiğini bilmediği bir durum ortaya çıkacaktır.

    17 Ağustos 1998 Depreminde yaşadığımız etki ne ise, Ankara Garı olayında da yaşadığımız aynı duygusal ve zihinsel sonuçları içeriyor. Orada çok sayıda insan kaybı doğanın ortaya çıkardığı bir sonuç olurken, bu olayı bir insanın yaratanın olması dolayısı ile daha korkutucu. Bu olayın etkisi ile 2001 yılında yaşadığımız ekonomik krizde 17 Ağustos depreminin de etkisi olduğu düşünülebilir.

    11 Eylül 2001'de Amerika'da Dünya Ticaret merkezi yıkıldığında Amerika'lılarda böyle bir durumu yaşadılar. Yıllar sonra Amerika'lıların yaşadığı ekonomik krizin ardında 11 Eylül'de yaşananların etkisi olduğunu bilmek gerekiyor.

    İki tane temel korkumuz var. Bunlardan birincisi düşme korkusu. Fiziksel veya zihinsel olarak kendimizi düşmüş gibi hissettiğimizde ortaya çıkan sonuç. Diğeri ise aşırı gürültü veya patlamalar.

    Ankara'da pazar günü yaşanan olayda ikisi birden ortaya çıktı. Hem patlama vardı ve hem de çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi ve yaralanması zihinsel olarak düşmemizi sağladı. Türkiye'nin başkentinde, izin alınmış Barış için yapılan yürüyüşte bu sonucun ortaya çıkması hepimizi derinden sarstı.

    Bu olayı yaşadığımızda, duyduğumuzda, haberleri dinlediğimizde farkında olmadığımız bir şaşkınlık ve donup kalmayı yaşadık. "Önce böyle Bir şey olamaz" dedik ve gerçekliğini kavrayınca giderek daha fazla acı çekmeye kendimizi düşmüş gibi hissetmeye başladık. Giderek ağırlaşma duygusu, acı hissinin yaygınlaşması, içimizden bir yapma isteğinin gelmemesinin nedeni geçmişte kapattığımız tecrübelerin ortaya çıkmasından dolayı hissettiğimiz, oldukça ağır olarak hissettiğimiz bir sonuçtur.

    Bu dönemin uzun sürmesi ve hissettiğimiz ağırlaşmanın fazlalaşması, bizi hiç bir şey yapamaz hale getirebilir. Geçmişte yaşadığımız kayıplarımız, mutsuzluklarımıza, başarısızlıklarımıza ait sonuçlar farkında olmadan sorgulanacaktır. Duygularını hissetmemeye başlayan kişinin iletişimi zayıflayacak, kendisi da hayattan uzaklaşacaktır.

    Hayatı Yaşamak ve Yönetmek

    Yaşanan acının büyüklüğüne rağmen, hayatı yaşamaya başlamak ve kendiniz için bir şeyler yapmak tek çıkar yol olarak görünmektedir. Kaybettiklerimizin yapmak istediklerini yapmaya başlamak da bir yol olabilir. Yoksa kaybettiklerimizi ve onların ölümlerini düşünmek, hiçbirşey kazandırmayacağı gibi bu duyguların çevremize de yayılmasını sağlayacaktır.

    Zor olsa da kaybettikleriniz ve kendiniz için yaşamaya başlamanız ve biraz zor olsa da devam etmeniz düşündüğünüzden daha yararlı olacaktır. Korku duymadan işinizi sürdürmeniz, sinemaya gitmeniz, doğaya çıkmanız, yeni öğrenme süreçleri başlatmanız, spor yapmanız, yazı yazmanız, yemek yapmanız çok şeyi değiştirecektir.

    17 Ağustos Depremi sonrasında çadırkentlerde verdiğim “Depremle, Hayatla ve Kendimizle Barış” seminerleri çok sayıda insanın yeniden harekete geçmesinde önemli etkiler sağlamıştı.

    Hayat Devam ediyor.Zor da olsa yaşamaya devam... Karar Sizin.

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı Eğitmeni

    Posta Gazetesi Bölge Ekleri köşe yazısı.

     

     

  • KGM Kişisel Gelişim Müteahhitliği

    koklerToplum Mühendisliği Toplum Müteahhitliği

    Kavramlar sürekli olarak değişiyor. Yenileri yerine ekleniyor. Toplum Mühendisliği kavramı daha önce o devrin Başbakanı Tansu Çiller tarafından kullanılmıştı.. Milliyet Cumartesi ekinde ise “Toplum Müteahhitliği” kavramını ortaya attım. Bunun nedeni toplumsal ve kimlik tanımlarının inşaat malzemesi ile yapılması ile ilgiliydi. Tartışma “Din Çimentodur” ile başlamış, kum, demir, antifriz ile devam etmişti..

    Topluma Şekil Vermek

    Toplumu kendi amaçlarına göre yönlendirmek isteyenlere “Toplum Müteahhidi” adı verilebilir. Bu anlamda toplum müteahhitliğine en güzel örnek Bush’un Irak’ta yaptıkları olsa gerektir. Benzer şekilde ülkemizde de toplum müteahhitliği yapmak isteyen çok sayıda yönetici ve tarikat şeyhi olduğu da söylenebilir. 

    Ancak bu düşünceler farklı bir takım yeni düşüncelerin oluşmasını sağlamış ve Toplum Müteahhitliği’nden “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” kavramına bir açılım sağlamıştı. “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” ne olabilir diye düşünmeye başladığımda ise ortaya çıkan sonuçların daha da farklı açılımları sağlayacağı görünüyordu.

    “Kişisel Gelişim Müteahhitliği” nedir? Kişisel gelişim müteahhitliği, kişisel gelişimi kullanarak kendilerinin yuvasını yapmak isteyen kişilerin yaptığı çalışmalara denebilir. Müteahhitlik, yapılan bir şeyin “sabitlenmesi” demek ise, kişisel gelişim müteahhitliğinin de gelişimi “durduran” bir tarafı olsa gerektir.  

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri kendileri yeni bilgiler üretemezler. Sadece başkalarının hikayelerini ve bilgilerini kendilerine aitmiş gibi kullanırlar.  Örneğin balık vermek yerine balık tutulmasının öğretilmesini önerirler. Ama Galata köprüsü üzerinde balık tutmasını bilen ancak hayatını yönetemeyen çok sayıda insan olduğunu da hiç göremezler. Hayatın içinde yaşayamadıkları için  Konfüçyüs’ten gelen bu hikayeyi “Konfüçyüs bugün yaşasaydı, nasıl organize ederdi”, diye düşünmek akıllarına bile gelmez. Olsaydı herhalde insanlara” bilgisayar vermek yerine bilgisayarı kullanmayı öğretin” derdi. Şimdi ise ASP, html, XML, .NET, ASP.NET gibi konuların da öğrenilmesi gerekiyor. O çağlardan çok ilerideyiz çünkü.

    Copy Paste Yazarlar

    Kişisel gelişim müteahhitleri genellikle tercüme edilmiş bilgileri veya başkalarının önemli sözlerini kullanırlar. Kamuoyunda bilinen, herhangi bir yararı olmayan ancak insanı rahatlatan sözleri, cümleleri, hikayeleri sıkça kullanırlar. İç dil kullanamadıkları için dış dile yönelim sonucunda, kıssadan hisseler veya  sözler, sonuçları düşünülmeden kullanılacaktır. Hatta bazı kitapları sadece önemli cümleleri kopyalamak için okudukları da bilinenler arasındadır. Bunları ise daha önceleri copy-paste yazar olarak tanımlamıştık.

    Şarkılar

    Kişisel gelişim müteahhitleri insanları rahatlatan ama çaresizleştiren ve durumun kabul edilmesini sağlayan bir yapıya da sahiptirler. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Sezen Aksu ve Yılmaz Erdoğan ve daha birçokları da bu anlamda kişisel gelişim müteahhidi olarak adlandırılabilirler. “Batsın bu dünya” şarkısı, bu şarkıyı duyan insanı rahatlatmakta ancak pasifleştirmektedir de. İstanbul’a göçün arttığı tarihlerde, İstanbul’a gelip istediği gibi yaşayamadığı için kendini baskı altında hisseden kesimlerin köye dönüşünü hızlandırmak amacıyla “Hadi gelin köyümüze geri dönelim” şarkısının söylenmesi de anlamsız değildir. Bu şarkıyı söyleyen kişinin fareli köyün kavalcısı gibi köyüne dönmesi gerekir miydi? Bu hiç sorgulanmayacaktır.

    Kişisel Gelişim Müteahhitleri söyledikleri sözlerin ne temeline, ne çatısına, ne de içine bakmazlar. Söylerler ama yanlış olduğu ifade edildiğinde, “Ben o anlamda kullanmadım” diyerek kaçmaya çalışırlar. Sonrasında ise depremin 17 Ağustos’ta yıktığı binalar gibi, cümlelerinin altında kalıverirler, ya da o cümleyi bırakıp, başka bir yanlış cümleye sarılırlar. 

    Roma’yı fethetmeye kalkan, gemilerini Cebelitarık’ta yakan, “Ya bir yol bul, ya da bir yol aç“ dedikten sonra Alp dağlarının üstünde önce savaşı ve hayatını kaybeden Hannibal’in , bu cümleyi söyleyebildiği halde neden bu hale düştüğü üzerinde pek de düşünmezler. 

    Inner Child

    İnner Child’ı “İçimizdeki Çocuk”, Learned Helplessness’i, “Öğrenilmiş Çaresizlik” olarak Türkçe’ye çevirirler ama bunun sonuçlarının ne olacağını ve nerelere kadar ulaşabileceğini de bilmezler. Kişisel Gelişim Müteahhitleri şiddeti onaylayan Hülya Avşar’ı, insanları dizilere bağlamayı, zihinsel sınırlar yaratan dizilerin Senaryo yazarı Birol Güven’i de çok takdir ederler. Hatta onların kendilerinden daha ileride olduğunu da söylerler. Topluma örnek olması gerektiğini de önerirler. 

    “Kişisel Kurtuluş Savaşınızı başlatın” diyerek hayatın savaş olarak algılanabileceğinin farkına varmayıp, herkesin kendileri gibi hayatla savaşmasını isterler. Savaşın sonunda Hannibal’in kaybettiği savaş gibi bir sonucu yaşarlar mı? Bu da şimdilik bilinmez. “Korkaklar her gün cesurlar bir kere ölür” diyerek hayatın sadece ölüm içeriğinde algılanmasını sağlayanlar Kişisel Gelişim Müteahhitleridir. Sonuçları ise Milli maç sonuçlarına benzer sonuçlar olacaktır.

    KGM

    Kısaca KGM diyebileceğimiz Kişisel Gelişim Müteahhitleri, insanlara “karşınızdakini anlayın, ona göre davranın” diyerek tavır konmasını da engelledikleri için, insanları pasifleştirirler. Hatta Passi Flora etkileri de vardır denebilir. Aktardıkları bilgiler içinde, “hayır” kelimesi yoktur veya tavır koymak konusunda bir şey anlatamazlar, zira kendileri de tavır koyamazlar. Bilgiye karşı tavır koyamadıkları gibi, o bilgileri doğru kabul ettikleri için eleştirmeyi bile düşünemezler.  

    Kişisel Gelişim Müteahhitlerinin en önemli özelliklerinden biri de “normalleştirmek” temeli üzerine kurulu olmasıdır. “Normalleştirmek” yaratıcılığın önündeki en büyük engeldir. Şiddetin normalleştirilmesinin şiddeti arttırdığı gibi, çaresizliğin de normalleştirilmesini sağlayıp kendilerine “Belki bu kitapta olmadı ama yeni kitapta olabilir” diyecek, kendilerinin tüketicisi haline gelecek insanlara ulaşmaya çalışırlar.

    Sonuç olarak Kişisel Gelişim Müteahhitleri daha çok kazanmak, daha çok tanınmak ve yukarıda da ifade ettiğim gibi aslında “kendi yuvalarını yapmak” için çalışırlar. Dinlendiğinde doğru olduğunu düşündüğünüz ama üzerinde düşündüğünüzde yanlış olduğu apaçık ortaya çıkacak şeyler söylerler. Örneğin yanlış tercüme olabilir ama “Bilge Ferrari’sini sattığına göre bilgelikten Ferrari kazanılabilirmiş” şeklinde düşündürtülür insanlar. Ama “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen’in Ferrari’sinin tahta bir varil olduğunu da bilmezler. Tırtılın koza yapıp kelebek haline gelmesinden bahsederler ama kelebeklerin ömrünün bir gün olduğunu da hiç söylemezler.

    Kişisel Gelişim Müteahhitlerinden korunmanın tek yolu duyu organlarını doğru olarak kullanmaktır. Önce kitapları ele alınır bakılır, “Maskeler gerçeği gizliyor olabilir mi?” ya da “İnsanlar ipli kuklalar haline getirilmeye çalışılıyor mu?” şeklinde sorgulanır. Kitabın arka sayfası okunur. Toz duman arasındaki bağlantılar kurulur. “Tozu dumana katmak” tanımının “kaçmak ve yakmakla” bağlantılı olup olmadığı sorgulanır. Anlatımın ise “dışlaşmış” mı, “içleşmiş” mi olduğuna bakılır. “Anlatmak istediği şeyi kendi mi anlatıyor yoksa başkasına mı anlattırıyor?” buna da bakılır. Bu sorgulamalar sonunda inliyorsanız “Sen inle her şey başlar” diyebilirsiniz. “İnleyen Nağmeler Ruhumu Sardı” müziği eşliğinde okuyabilirsiniz, tabii okumak isterseniz. “GÜLEN şen sevdalılar vardı” sözleri de tam oturdu bence.

    NLP ve Kişisel Gelişim

    “Değişim” yerine “olmak”, “tavır” yerine “karşınızdakine göre davranmak”  önerisi ile karşınıza gelen KGM’cilere dikkat etmeniz ve kendinizi korumanız gerekmektedir. Korumadığınızda ise siz de farkında olmadan önce “savaşmaya”, sonra “ayrışmaya”, daha sonra da “pasifleşmeye” başlayabilirsiniz.

    KGM’cilerin kullanmayı pek de bilmediği Türkçe’yi ve Türkçe konuşmayı öğrenmeye çalışmanız, kelime haznenizi zenginleştirmeniz ve nominalizasyonlardan uzaklaşıp, fiillerde  de geniş zaman kullanımına geçmeniz, hayatınızı yönetmenizi düşündüğünüzden daha çok kolaylaştırabilir. Bunu yaptığınızda KGM’ciler aktardıkları bilgilerin ne sonuçlar yarattığını kendilerinde görmeye başlayıp, onlar da “olmak” yerine “değişimi yapmak” zorunda kalabilirler. Karar tabii ki sizin!!!!

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

     Kozyatağı 

    İlgili Linkler:

     

  • Kırmızı Balon 1956 Oscar

    1956 Cannes Film festivalinde Palm d'or ödülünü kazanan  La Ballon Touge Kırmızı Balon filmini izlemenizi öneririm.

     

     

    Yorumlarınızı bekleriz.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

     

     

     

  • Köşe Yazısı 13 Eylül 2015

    Korkular Korktuğunuz Oranda Gerçekleşebilir.

    İnsan hayatı yaşarken birçok korku hissediyor. Korkular çeşitli. Uçak korkusu, deprem korkusu, kapalı yerde kalma korkusu, hastalık korkusu, kirlenme korkusu, karanlık korkusu, sınav korkusu, kaybetme korkusu, terkedilme korkusu, gelecek korkusu, yalnızlık korkusu, iktidarı kaybetme korkusu ve daha yüzlercesi.

    Korkular nasıl oluşur? Neden korkularımız var? Bu doğrudan beynimizin çalışma biçimi ile ilgili. Beynimiz boşluk kabul etmez ve boşlukları doldurur. Bu boşlukların doldurulmasının en kolay yolu, korkular olacaktır. Anne baba herhangi birşeyden korkuyorsa, çocuk da korkacaktır. Hele bir de korkutulmuşsa. Tanımsız kelimelerle çocuğun korkutulması daha da kötü sonuçlara yol açabilir. Çocuk kendi hayal gücü ile bunları şekillendirdiğinde korkusu biraz daha büyüyecektir.

    Kendimizle, kendi kaynaklarımızla ilgili boşluklarımız varsa, bunlar da korkularla doldurulabilir. Başarısız olma korkusu, gelecek korkusu, kaybetme korkusu ve benzeri korkular da hissedilebilir. Eğer kişi yeni bir durumla karşılaştığında hayatını yönetebileceğine inansa, bu korkular kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

    Uçak Korkusu Deprem Korkusu Panik Atak

    Uçak korkusu, deprem korkusu ve panik atak benzeri durumlarda insanın hayatını yönetmesi engelleyen ve sınırlayan korkulardır, her korku gibi. Bilmediği veya kalabalık bir yere giren bir kişi kalbi yerinden çıkarcasına çarpıyorsa, bu durumda kalabalık bir yere girmekten vazgeçecektir. Ya da uçağa bindiğinde, ya da binmeyi düşündüğünde kendisini çok kötü hissediyorsa, uçağa binmekten vazgeçecektir. Ya sakinleştirici alarak, ya da içki içerek uçağa binebilebilecektir. Asansöre binmekten korkuyorsa, merdivenleri kullanacaktır.

    Kişinin geçmişte yaşadığı olayların korkular üzerindeki etkisi büyük sayılabilir. Geçmişte yaşanan tecrübeler bu anlamda insan hayatında çok önemli. Hatırladığımız ya da hatırlamadığımız bir sürü tecrübeye ait duygular yüzeye taşındığında, kişi kendisini çok kötü hissedecek ve bir şey yapamaz hale gelecektir. Buna zihinsel kapakların açılması diyoruz ki, bu köşede bu duruma ait ilave bilgileri bulabileceksiniz.

    Korkular

    Bu anlamda korku iki nedenle ortaya çıkar. Birinci neden korkutulan kişi kolay yönetilir. Korkutulan çocuk daha uslu olur. Uslu çocuklar ise herkesin sözünü dinlerler, bunun iyi bir şey olduğunu duşunmek ise hata olacaktır. “Bir bakışla çocuğumu mum gibi yaparım” diyen anne ve babalar var. Korkutulan insan ve korkutulan toplum daha kolay yönetilir. Son günlerde yaşadığımız terör olayları hepimizi üzüyor. Ancak bu yüzden yaşamımızdan ödün veriyor, sinemaya, tiyatroya, gidemiyorsak, toplu taşıma araçlarına binemiyor, hatta evden çıkamıyorsak, terörü yaratanlar bizi korkutarak hedeflerine ulaşmış olacaklardır.

    Korkuların ortaya çıkmasının ikinci nedeni, biz kendimizi koruyamıyorsak, korkular bizi koruyan araçlar olarak ortaya çıkar. Burası önemli “korkular bizi korur”. Uçağa binen bir kişi kendisini çok kötü hissediyorsa, uçak korkusu kişiyi uçaktan uzak tutmaya çalışan bir koruma mekanizmasıdır diyebiliriz. Kişi uçağa binemeyecek ama çok uzağa da gidemeyecektir. Uçakla bir kaç saatte gitiğiniz bir yere başka vasıta ile gitmeyi bir düşünün.

    Yukarıda korkular biz kendimizi korumadığımızda , bizi koruyan yapıda olduğu gibi, bir başka önemli sonucu olduğu söylenebilir. Bu sonuç ise, korkuların değişim mesajları olarak algılanması gerektiği. Eğer herhangi birşeyden korkuluyorsa veya bir korku giderek artıyorsa, değişimin zamanı gelmiş demektir. Değişim gerçekleşinceye kadar da bu korkular artmaya devam edecek veya daha etkili bir korku sistematiği üretilecektir. Uçağa binemeyen kişinin, daha sonra deniz otobüsüne veya asansöre binememesi gibi.

    Değişim ve Hayatı Yönetmek

    Değişim nasıl gerçekleşir sorusuna verilecek cevap şu olabilir. Kişinin kendi kararlarını verip, istediklerini yapabilmesi ve gerektiğinde istemediklerine hayır diyebilmesidir. Ancak burada geçmiş stratejilerden de kurtulması önemli bir nokta sayılabilir. Herhangi bir içerikte yapılacak değişim veya yeni bir öğrenme süreci yeni fırsatları yaratacak ve yeni kapılar açacaktır. Değişim süreci başladığında kişinin çevresindeki insanların bu değişimi önlemeye çalışmak istemelerinin nedeni ise başka bir yazının konusu.

    Kendinize güvenerek ve inanarak, hayatınızı korkmadan yönetebilirsiniz. Karar sizin!!

    facebook/cengiz.eren
    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

  • Köşe Yazısı 6 Eylül 2015

     Posta Gazelesi ekler köşe yazısıMerhaba,

    Türkiye'nin önemli gazetelerinden Posta'da yeniden yazmaya başlamış olmaktan dolayı mutluyum. Bu köşede her hafta sonu kahvaltı sohbetlerinizde ailecek konuşabileceğiniz konulardan bahsedeceğim. Hayatınızı yönetebilmeniz için kendi kaynaklarımdaki bilgileri aktaracağım.

    NLP ve Cengiz Eren

    Adım Cengiz Eren. Uzun yılllardır NLP ve kişisel gelişim konularında seminerler veriyor, yazıyor ve bilgi aktarıyorum.

    NLP duyular duygular kullanılan dil ve davranışlar arasındaki bağlantıları anlamamızı sağlıyor. Bu bağlantıların değiştirilmesine dair teknikleri de ifade ediyor. Son zamanlarda kişisel gelişim konuları ve bir çok farklı sistem giderek insan hayatında önemli bir yer tutuyor.

    Herkes bir yolunu bulmaya çalışıyor. İçsel yolculuktan bahsediyorum, yanlış anlaşılmasın. Hangisi doğru diye sorarsanız söyleyebileceğim tek şey, insanı önemseyen, hayatı önemseyen, ve hayatı yönetmeyi önemseyen konularla ilgilenmek en önemlisi.

    Sorular sormak ve aktarılan bilgileri yorumlamak da çok önemli. Zira bazı bilgilerin hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz halde fırsat ve seçeneklerimizi azallttığı için zorlaştırdığı da görülebilir. Bu açıdan aktarılan her bilgiyi yorumlayıp süzmek ve daha sonra da davranışlarımıza aktarmak.

    Arşimed Kanunu ve Korkular

    Hemen hemen hepimiz Arşimed kanununu biliyoruz. Arşimed kanununu biliyor ve denizde boğuluyorsa kişi, Arşimed kanununu öğrenmesine gerek olmayabilir. +Ne öğrenmesi gerekiyor+ desem, aklınızdan hemen yüzmek kelimesi geçecektir. Aslında hiç Bir şey öğrenmemize gerek yok. Kendimizi suda rahat bırakmamız sorunu tamamen ortadan kaldıracaktır.

    Bu anlamda rahat olmak ve kendimizi iyi hissetmek çok önemli. Ama farkında olduğumuz ve olmadığımız nedenlerden dolayı kendimizi iyi hissedemiyor olabiliriz. İşte bu etkilerin nerelerden ve nelerden kaynaklandığını bulabilirsek değişim de kendiliğinden gerçekleşecektir,

    Bilgi Aktarmak

    Öğrencilere sınavlarda yardımcı olacak bilgiler aktaracağız. Aile içi iletişim ve eşler arası iletişim de konularımız içine girebilir. Neden ağlıyoruz? Neden sinirleniyoruz? Hatta bazen neden sinir krizleri yaşıyoruz.Korkularımız nasıl oluşuyor? Değişim nasıl kolaylıkla gerçekleşebilir? Uçak korkusu neden ortaya çıkıyor? Sorularına da cevap vermeye çalışacağız, bu köşede.

    Kendiniz İçin Birşeyler Yapmak

    Kendisi için bir şey yapmayanlar, işini, başarısını, ailesini, çocuklarının eğitimini olması gerekenden fazla önemseyenler sorun yaşayacaktır. Hele bir emekli olayım, hele bir çocuklarımı evlendireyim, hele biraz para biriktireyim, hele bir ev alayım da ondan sonra kendim için birşeyler yaparım dediğinizde kendi yaşamınızdan feragat ediyor olabilirsiniz. Göreceksiniz ki o zamanlar geldiğinde de kendiniz için yine Bir şey yapamayacaksınız. O yüzden diğerlerini yaparken kendiniz için de birşeyler yapıp, yeni öğrenme süreçlerini başlatmanız yararlı olur. Hem kaynaklarınızın zenginleşmesi ve hem de zihninizin çalışma hızının artması için yenilikler önemli.

    Kişisel tecrübeleriniz kadar, konuştuğunuz dil de önemli. Hem de çok önemli. Hem kendinizi ve hem de karşınızdakini anlamak, dil üzerine yazacağımız yazılarda çok kolay hale gelecektir.

    Bana yazacağınız sorularınıza ve sorunlarınıza cevap vermeye çalışacağım.İçerik Sizi Düşünmek kitabımın kapağında şöyle yazıyordu. “Hepimizin farketmeye, itiraz etmek için bilmeye, hayır demek için kendimize güvenmeye ihtiyacı var.”

    Gelecek haftalarda da görüşmek üzere, yeniden merhaba.

    facebook/cengiz.eren

    twitter/cengiz_eren

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

     

     

  • Lions For Lambs Robert Redford Meryl Streep

    lions for lambs Cengiz eren, film yorumları, nlp teknikleri

    Lions For The Lambs


    Alan Parsons Project Şarkısı

    La Sagrada Familia
    (Lead vocal - John Miles)

     Who knows where the road may lead us, only a fool would say
    Who knows if we'll meet along the way
    Follow the brightest star as far as the brave may dare
    What will we find when we get thereLa Sagrada Familia

    We pray the storm will soon be over
    La Sagrada Familiafor the lion and the lamb

    Lions for Lambs filminin müziği buolabilirdi. La Sagrada Familia kilisesi de arslanlar ve kuzular için yapılmıştı. Yüksekliği arslanların gücünü gösterirken, genişliği kuzu kapasitesinin fazla olmasını sağlayacaktı, henüz tamamlanamayan Gaudi'nin kilisesi.  Alan Parson’s’un bu müziğini de bildiğim için bu filme gitmeye karar verdim. Kuzular kim? arslanlar kim? görmek için. 

    Bağlantılar

    Babel filmine benzer bir kurguyu fark etmek kolaylıkla mümkün olabiliyordu. Oradaki uluslarası bağlantılar burada da kurulmuştu. Kader ağlarını örüyordu. Amerika’da bir Üniversite, Savunma Bakanlığı, Gazete, Afganistan arasında kurulan coğrafik ilişkiler ilginç ve hepsi için acı duyguların yaşanıyor olması daha da ilginç.

    Şarkıda ve Babel filminde olduğu gibi yollar kesişecekti ve kesişmişti. Bize de izlemek düşüyordu. Hollywood’da önce star, sonra da yönetmenliğe soyunan aktörlerin yönetmen olduklarında geçmişte yaptıklarını reddetmeleri de ilginç geliyor, bana. Unutulmayanlar filminde Yönetmen Clint Eastwood, aktör Clint Eastwood’a şu cümleleri söyletiyordu. Genç kovboyun sorduğu “bu güne kadar kaç kişi öldürdün” sorusuna  “ Bilmiyorum, hepsinde sarhoştum” cümlesi Clint Eastwood’un kovboyluğu reddettiğine dair önemli bir veri sayılabilir.

     Eğitim Sistemi ve Yönetilir Olmak

    Amerikan eğitim sisteminin, kişisel hırsların, neoconların oluşturduğu yeni stratejilerin eleştirildiği filmde ayrıca verilen kararlar sonuçları sorgulanıyor. Arslanlar ve kuzular arasındaki ilişkilerde medya ve televizyon aracılığı ile sağlanıyor.  Temel amaç ise “ikna”, kuzuların ikna edilmesi veya tepki göstermesinin engellenmesi. Oluşturulan yeni strateji küçük gruplarla nokta vuruşları yapmak. Bu ise  bizim de gündemimizle ilgili teröre karşı savaş dolayısı ile.   Teröristle terörist gibi savaşmak. Yeni strateji uygulanmaya başladığında stratejiyi oluşturanlar, operasyon planlarını yapanlar ve bu stratejiyi uygulayanların yaşadıklarının farkı da ilginç şekilde aktarılmaya çalışılmış, bu filmde. Teknolojik imkanların üstün olması bile sahada arslanlaşarak hayatını kaybeden kuzuların zarar görmesine engel olamıyor.  Ekran üzerinde görülen görüntülerin gerçekte neler hissettiğini de böylece öğrenebiliyoruz.

     Robert Redford

    Robert Redford ise kendi gençliğini ve gençliğinde yaptıklarını geldiği noktada yeniden sorguluyor, genç ve yetenekli olan öğrencisi ile yaptığı konuşmada. Filmdeki rolünün amacı ise eğitim sistemi içinde az bulunan yetenekli öğrencileri fark ederek, onların  başarılı olmasını sağlayıp arslan haline dönüştürmek.

    Tom Cruise

    Tom Cruise ise başarılı öğrenim hayatından sonra politikaya atılan senatörün savunma bakanlığı görevinden sonra oluşturduğu yeni strateji ile başkanlığa doğru ilerlemek istediği anlaşılıyor.  Başarılı, hırslı, güçlü ve ikna edici olmaya çalışırken onun da yaşadığı çelişkiler göz önüne seriliyor. Stratejiler başarılı olmayabilir.

    Kuzular ve Arslanlar

    Kuzularla arslanlar arasında iletişimi sağlayan tecrübeli gazeteci rolündeki Meryl Streep ise her şeyin farkında ve karşı olmasına rağmen tepki gösterse de kendisinden istenen modelde davranmaya devam ediyor. Zira geldiği noktadan geri dönüş ekonomik olarak kendisini etkileyecektir. Filmin sonunda ekranın altında kayan yazılar ise yeni dünya düzenindeki stratejilerin uygulamaya başlandığına dair ikna edici bilgiler haline dönüşüyor arslanlar için.

    Askerlik ve Savaş

    Sahada yaşananlar ise askerlerimizin Cudi Gabar dağlarında nasıl ve neler yaşadıklarını da bize anlatabilir. Savaşmak, arkadaşı için hayatını tehlikeye atmak ve gerekirse can vermek. Ancak aradaki fark biz kendi ülkemiz için bunu yaparken onlar Amerikalı olduklarını göstermek için verilen kararın sonuçlarını başka ülkelerde yaşayan kişiler. Bu anlamda onların başarılı olması ne  kadar zor ise bizim başarılı olmamız o kadar onlardan çok daha kolay.

    “Harita bölge değildir” cümlesini “Ekrandaki görüntü bölge değildir” olarak değiştiren bu film, bölgede yaşanan duyguların durum ve zamana bağlı olarak değiştiğini gösteren mesajlar açısından da ilginç sayılabilir.

     Sisteme Sistemin Muhalefeti

    Filmi görmek Amerikan sistem eleştirisini fark etmek açısından iyi olabilir. Ancak bu eleştiriyi bile kendilerinin yapıyor olması da seyredenlere yani kuzulara hiçbir iş kalmasın ve düşünmesinler isteğinin belirtisi olsa gerek. Eleştiri dahil her şeyi arslanlar ve arslanların ekibi yapıyor. Türkiye'ye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz, diyen zihniyetin bir benzeri. Hollywood sineması, amerikan yönetimi ile içiçe geçmiş durumda.  Dünya kamuoyunu etkilemek için bir araç olarak da kullanılıyor. Yıllarca izlediğimiz savaş filmleri ve amerikan ordusunun gücünün sürekli vurgulanması. Aynı şey National Geographic, Discovery kanallarında da yapılıyor, olabilir.

    Silence of The Lambs

    Son olarak filmin adının Silence Of The Lambs ile benzerliği de göz ardı edilmemesi gerekiyor. Orada biri insanları, -kuzuları- yerken bu filmde de kuzular arslanların iktidar savaşında kurşunlara hedef oluyor, bir başka ülkenin karlı dağlarında ve ölüyorlar. Kuzular ölür, arslanlar saygı durşunda bulunur, silahların atıldığı cenaze törenlerinde.

    Kuzu olduğunuzda da aslan olduğunuzda da sorun çıkabilir, ya siz?

    Cengiz Eren

    NLP Uzmanı ve Eğitmeni

    http://www.erenlp.com

    Linkler

    Citizen Kane Yurttaş Kane Orson Welles Florence Meryl Streep Hugh Grant 2001 A Space Odyssey Sırları

     

  • Murat Ülker röportajı İncelemesi ve Evet Tweet'i

    Murat Ülker Nuriye Akman RöportajıZaman Gazetesi'nde yayınlanan Nuriye Akman Murat Ülker röportajı

    "Zaman Gazetesi kapandığı için röportajın tamamına Sabah gazetesinden ulaşabilirsiniz. 5 Ağustos 2012"

    Röportajdan seçilen bölümler.

    "Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker Topkapı'daki Ülker tesislerinde işçilerle iftar yemeği yediğinde masada ben de vardım. İftar sonrası rahmetli Sabri Bey'in odasında neredeyse gece yarısına dek sohbet ettik.

    Murat Ülker, ilk kez 28 Şubat'ta yaşadıklarından TÜSİAD'ın Başbakan'la çatışmasına, Çamlıca'da yapılacak camiden avcılık ve araba yarışı merakına, babasıyla ilişkilerden, eşiyle nasıl tanıştığına kadar pek çok bilinmeyeni anlattı.

    MARKAMIZ SOYADIMIZ OLDU

    -Sülalenizin adı eskiden "Devlet"miş. Onu soyadı olarak alamamışsınız, vermemişler. Sonradan markanızı soyadı olarak almışsınız. Ülker adı nereden geliyor?

    M.Ü. -Yılmaz Özdil bunu bir yazısında çok güzel anlattı. 40'ların ortası, II. Dünya Harbi'nin bitişi. Dedemin adı Hacı İslam. Herhalde o şekilde soyadı tescil etmezler. Hacı İslam Devlet diye isim olur mu? Devlet de herhalde Kanuni'nin şiirinde geçen, "Olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi" anlamında. Çünkü soyumuzda devlet yok bizim. Kırım'dan geldiklerinde soyad olarak ne koyalım diye düşünmüşler. Pasaportla gelmişler çünkü. Nüfus kâğıtları yok. O zaman Atatürk sağ, İsmet İnönü başbakan. Ve Türkiye'de "Sovyet dostlarımız" diye bir söylem var. İsmet İnönü Kırım'a gidiyor bir ziyaret için. Kırım reisi cumhuru Mehmet'le görüşüyor. Mehmet bizim köyde ayakkabı tamircisi, Kırım'a reisi cumhur olmuş. İnönü gidince oraya, herhalde bizim ailenin lafı geçmiş. Dedem demiş ki o zaman, biz orada ne çektik, ne gördük, kimseye bir şey anlatamayız. Burada böyle bir politika var. Sovyet dostlarımız deniyor. Ve Kırım reisi cumhurunun ayakkabı tamircisi olduğunu söylemek ters olur. O yüzden konuşmamış. Dede üniversite mezunu adam. Türkiye'de öğretmenmiş. Ama tekrar dönüp geldiğinde alfabe değişmiş. O da bilmiyormuş yeni yazıyı. Sözlüklerden bakmışlar, yine Müslümanca bir isim olsun diye ışıktır, nurdur filan. Bunları söylesek kabul etmezler. Çünkü nüfus memuru o zaman ne isterse onu yazıyor. "Berk" adını bulmuşlar, yani şimşek. Nüfus memuru "Berksen" diye yazmış.

    -Bir süre Berksen olarak gidiyorsunuz.

    M.Ü -Uzun yıllar geçiyor. Bir gün bir iş yapalım diyorlar, bir imalathane alıyorlar. Oraya bir isim koymak lazım. Yılmaz Özdil'in de bilmediğini anlatayım size. Orayı alınca bakıyorlar, "Üçyıldız Bisküvileri" yazıyor tabelada. Nohutçuhan'da bu imalathane. Samanpazarı'nda, şimdi İTO'nun olduğu yer. O zaman bir adam çıkar, Üçyıldız'ı, Ülker diye değiştirir. Tabelanın üzerinden yapıyorlar bu değişikliği masraf çıkmasın diye. Ülker nereden geliyor onu bilmiyoruz. Diyorlar ki komşunun çocuğu vardı, herkes çok severdi Ülker Ülker diye. Başka birisi diyor çok meşhur bir roman vardı, Ülker Fırtınası diye, herkes okurdu. Babam da onu okuyup etkilenmiş olabilir. Ama kimse doğrusunu bilmiyor.

    -Tabelaya Ülker yazma talimatını babanız mı vermiş?

    M.Ü -Amcam ile ortak olduklarına göre muhtemelen beraber koymuşlar. Annem acaba Berksen miydi evlenirken, Ülker mi? Annemin evlilik cüzdanında Ülker yazıyor. Annemler 1949'da evlenmişler. 1944'lerde Ülker kurulmuş. Arada bir yerde Ülker olmuş. Niye böyle olmuş? Babam diyor ki, müşteriler sipariş veriyorlar, mektup yazıyorlar 'Sabri Ülker' diye. Çünkü herkesin ismi, markası olmuş diyor. Bizi de öyle sanıyorlar. Hatta yabancılar bile Mr. Ülker diyor. Öyle olunca biz de dedik ki bu Berksen bizim ismimiz değil. Kendi ismimizi de koyacak halimiz yok. O zaman biz de bunu herkesin bildiği, kendiliğinden oluşmuş isme çevirelim. Dedemin mezar taşında İslamefendi yazar. Berksen de yazmaz. Amcamın mezar taşında Asım Ülker, babamınkinde Sabri Ülker yazar.

    EMELLERİMİN KÖLESİYİM

    -Ülker'den Türkiye'nin beşinci büyük firması diye söz ediliyor.

    M.Ü -Olamaz, çünkü devlet hâlâ ekonominin içinde. Koca koca KİT'leri var. Onlardan üç beş tane koyunca hepimizi geçer.

    -Rakamlar büyük ama... 300 marka. 30 bin çalışan, 85 ülkeye ihracat, 9'u yurtdışında 55 fabrika. Sonuç olarak çok büyük bir işgücünden bahsediyoruz. Kendinizi kral gibi mi hissediyorsunuz, yoksa varlıklarınızın kölesi gibi mi?

    M.Ü -Kendimi köle gibi değil, aciz hissediyorum.

    -Acizseniz, kraldan çok köleye yakın duruyorsunuz demektir.

    M.Ü -Varlıklarımın kölesi değil ama. Emellerimin kölesi.

    -Hangi emellerinizin?

    M.Ü -Kader... İnsanların hep bir tutkusu vardır. Şöyle olaydı, böyle olaydı, şöyle yapaydım diye geçer hayatı. Leyleğin ömrü nasıl laklakla geçiyor, bizimki de öyle koşuşturmayla geçiyor işte. "

    Yukarıda yazılanlar Nuriye Akman'ın Murat Ülker röportajından.  Nuriye Akman Fetullah Gülen ile Milliyet Gazetesi için yazdığı röportajdan tanınıyor.  Birkaç gün yayınlanan Fetullah Gülen Röportajından sonra Milliyet gazetesi okuyucu kaybetti ve daha sonra da Doğan Grubu'ndan satıldı."

    Murat Bey önemli cümleler söylemiş. Kırımdan gelen ailesi ve Kırım'da yaşanan devrim sonrası değişen yapı, Ayakkabıcının cumhurbaşkanı olması ve Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin Sovyetler ile kurduğu iyi ilişkiler.

    Bu ilişkiler doğal olarak ülkelerini terkeden bir aile de bir korku yaratacaktır. "Bizim ailenin de lafı geçmiş" cümlesi, Türkiye'ye yeni gelen aile için korku veren bir durum. Dede susulması gerektiğine karar vermiş orada yaşananlar için, ve susulmuş.

    Hacı İslam Devlet

    Hacı Islam adındaki dede Devlet soyadını alamıyor, ama kamu buna izin vermiyor.  Sonrasında İslam Devlet hayali ailede hep yaşayacaktır.  Berksen soyadı ile başlayan süreç daha sonra Ülker'e, yaratılan markanın soyadı olmasına kadar geliyor.

    Burada ilginç noktalardan en önemlilerinden biri, Sabri Ülker vefat ettiği zaman Yılmaz Özdil'in yazdığı yazı. Bu yazı hakkındaki bilgileri Murat Ülker'den aldığını anlıyoruz. "Yılmaz Özdil'in bilmediğini anlatayım" size diyerek, ona bazı bilgileri vermediğini de ifade ediyor Murat Ülker. Bakmayın muhalefet olarak yazdıklarına, o bize çok yakındır, demek istiyor olabilir.

    En önemli soru ve cevap ise " Acizseniz Kraldan çok köleye yakın duruyorsunuz demektir" sorusuna verilen cevap, " Varlıklarımın kölesi değil ama emellerimin kölesiyim". Bu cevap gerçekten önemli.  Ne olabilir?  Nuriye Akman bunun ne olduğunu öğrenmek istiyor ama verilen cevap açık değil. ve bir genelleme ile cevap  veriliyor. "Kader... İnsanların hep bir tutkusu vardır." cevabı ile emellerin ne olduğu anlaşılmıyor ve Murat Ülker bunu açıklayamıyor.

    Bu emeller ne olabilir? Sovyetlerden kaçan bir ailenin geldiği yeni ülkede korkularla yaşadığı bir dönem var. Hacı İslam olan ve Devlet soyadını almak isteyen aile bu soyadını alamadı ise, güç sahibi olunduğunda Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilmesi projesine önemli katkıları olması da normal sayılmalıdır. İş hayatında Başbakan ile olan işbirlikleri aynı amaç doğrultusunda ilerlendiğini gösteriyor olabilir. Osmanlı'yı arayış ve laik cumhuriyetin değiştirilmesi birçok kişi için benzer bir emel olabilir.

    Twitter Evet ve Reklam

    Bu yüzden Murat Ülker bu referandumda "Evet" tercihini Twitter mesajı ile açıklamış olabilir.  Kölesi olduğu emellerinin gerçekleşmesi için atılacak yeni bir adım bu referandum.

    Ülker grubunun yayınladığı ve sosyal medyada çok tepki alan reklamından bahsetmeye ise gerek yok.

    Böylece ne olduğunu açıklamadığı emellerinin ne olduğu da bu şekilde anlaşılabilir. Söylenmeden söylenenler Linguistik biliminin semantik tarafı ile ilgili. Dil kullanımının öğrenilmesi bu anlamda önemli.

    Bu röportajı zamanında gerçekleştirdiği için Nuriye Akman'a da teşekkür ediyoruz.

    Cengiz Eren

    http://www.erenlp.com

     

TOP